Bir kahramanını kaybettiği an da diğerini bulan yaralı bir kuştu Feride..İlk acıyı çok erken tadan çocuk kalbi hep eksik hep burukken bir tek gülümsemesi eksik kalmazdı gözlerinde..Kalbinde akıttığı tüm gözyaşlarını gözlerindeki gülüşe saklarken kim...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
12. Bölüm..
2011, Ekim..
Kaynamaya başlayan çayla birlikte kıpırdanan demliğin tıkırtıları, açılıp kapanan dolap kapaklarıyla birlikte ortalığı saran menemenin baharatlı kokusu...Ve elbette ki "Biraz daha..Beş dakika daha" diye mızıldanıp sarındığı yorganın altında magma tabakasına kadar süzüleceğine inanan, kıvırcık tutamları yastığından taşmış bir garip Asya..
Kısacası her vakit olduğu gibi bu günde telaşlı bir Ekim sabahına daha uyanıyordu Hanoğlu ailesi..Yılların alışkanlığından olsa gerek sabah namazından sonra uyumayıp oğlu ve diğer tüm vatan evlatları için dua eden Meryem bir vakit sonra aydınlanan günle beraber ayaklanıp çayı ocağa koyarken, namazdan sonra günün ilk ekmeklerini çıkarmak için fırına giden Osman'da çıkan ilk ekmekleri yanına katarak evinin yolunu tuttu.Neyse ki oğlu gibi bilip canını da malını da çekinmeden emanet edebileceği bir çırağı vardı da, yaşlanmaya adım atan adam hiç değilse sabah kahvaltılarını ailesiyle birlikte yapabiliyordu uzun zamandır..
Kendi evine girmeden önce yan evin kapısına onlar için getirdiği ekmeği ve Feride'sinin şu bayıla bayıla yediği sıcak poğaçaları asıp kapılarını tıklattı Osman.Yıllardır nasıl ki kendi evine sıcak ekmeğini almadan gelmiyorsa kardeşinin emanetleri olan diğer ailesini de bir gün olsun kendi ailesinden ayırmıyordu.Zehra öz kardeşten bile öte kardeşi, Yusuf ile Feride kendi evlatlarından bir adım ötede tutmadığı evlatlarıydı..Ve yıllar onlardan neler alıp götürürse götürsün bu gerçek hiç değişmeyecekti..Onlar iki çatının altında yaşayan kocaman tek bir aileydi..
Güzel kızı Feride'si uyku mahmuru gözlerle kapıyı açtığı gibi yaşlı adama ömrünü uzatacak bir gülümseme bahşedip "Günaydın, Osman amca" diyerek ekmekleri aldığında Osman'da karşısındaki kıza gülümseyip "Günaydın güzel kızım..Hadi geç içeri de soğumasın ekmekler" deyip kıza başıyla selam verdiğinde Feride'de tebessüm edip poşeti alarak içeri geçti.Osman'da ardından elinde poşetle yan eve adımlayıp kapıyı çaldığında birkaç saniye uykusuzluğun verdiği yorgunlukla omzunu kapı pervazına yaslarken kapıyı açıp gülümseyerek "Hoşgeldin" deyip kendisine sanki evin değil de tüm bir ömrün kapılarını aralayan yıllanmış sevdasına gözlerini titreten bir aşkla gülümsedi..
"Hoş buldum, hatunum..Kapımı açan sen oldukça hoş bulmamak mümkün mü?"
Genç kız gibi kıkırdayıp elindeki poşeti alan karısıyla birlikte Osman'da ayakkabılarını eşikte çıkarıp içeri geçerken, yıllar boyu vazgeçemediği alışkanlığından ne olursa olsun bundan sonra da vazgeçemeyeceğini düşünüyordu.Öyle ya kendisi daha kısa pantolonla bu sokaklarda gezerken, bir gün bir evin içine ay gibi doğan bir bebekle düşmüştü bu sevda kalbine..Bembeyaz kundağın içinde uyuklayan pespembe yanaklı bebeği gördüğü ilk an vurulduğunu çok sonra anlasa da, kendini bildi bileli tek bir hayal kurmuştu Osman..
'Bir gün..Kapısını hep Meryem'in açacağı bir yuvam olsun..Başka hiçbir şey istemem..'
Öyle de olmuştu..Çocuk yaşta sevda denizine kapılıp giden çift genç yaşta da yuvalarını kurmuşlar, evlendikleri günden beri de her gün işten dönüşte yuvalarının kapısını açan Meryem'i olmuştu.Bu yaşına gelmiş olsa da sırf bu yüzden bir gün olsun yanına anahtar almamıştı Osman..Çünkü kapıyı ona karısının açacağını bilmek, her gün eve aynı aşkla aynı heyecanla gitmesine tek sebepti..