4.5

3K 206 160
                                    

Çok yorgunum, ölüyorum. Bu yüzden yazım yanlışım olduysa affola. İyi okumalar.

'Pazartesi karşına çıkacağım. Son şarkımızı ben söylemek istiyorum. Sesim güzel değil ama şarkının güzelliği yeter diye düşündüm, umarım düşündüğüm gibi olur.'

Aklımdan çıkmayan bu cümlelerle üç gün geçirmiştim ve işkence gibi geçen o günlerin ardından sonunda pazartesi günü gelmişti. Sınıfta stresle dizlerimi titretirken bu cümleleri duyduğumdan beri yaşadığım mide kasılmaları şiddetlenmişti. Sıcak basıyor, çoğunlukla yüzümde olmak üzere tüm vücudumda yüklü bir basınç hissediyordum. Tam olarak dışarı yansıtamasam da içimde deliler gibi çığlık atma isteği vardı ve gitmek bilmiyordu. Bayılmak ve kurtulmak, beynimi de kalbimi de susturmak istiyordum.

"Sınıfa mı gelecek?" diyen Süreyya'ya baktım stresle.

"Sanırım. Çünkü, şuraya gel, gibi bir şey demedi."

Yüzüncü defa telefonumu kontrol ediyordum. Sabah günaydın mesajı bile atmamıştı. En son dayanamayıp okula gelince ben atmıştım. O da cevap vermişti. Tek konuşmamız buydu. Haftasonu da hep karşıma çıkacağı için aşırı heyecanlı olduğunu, nasıl yapacağını bilemediğini söyleyip durmuştu. Ben de ondan farklı sayılmazdım. Kim olduğunu bilmeme rağmen neden bu kadar heyecanlanmıştım ki? Ona kendimi bu kadar kaptırmam, bu kadar çabuk etkilenmem hiç sağlıklı değildi.

Öğle arasına çıkmamızı söyleyen zil çaldığında kalbim duracak gibi hissettim. Kızlar başımda durmuş heyecanıma gülüyorlardı. Feyzanur ve Ekim de yanımıza geldiğinde onların bakışları altında ezildim sanki.

"Ay ben gitmesem mi? Ne diyeceğim ki?"

"Salak salak konuşma. Sohbet edeceksiniz işte."

Senem'in sakin ve otoriter sesine karşı diyecek başka bir şey bulamadım.

"Ay nerde bu çocuk?" diye sorunca Meral bakışlarım kapıya odaklandı. Bir yandan da telefonumu açıp kontrol ediyordum.

"Bayıldı mı acaba heyecandan?" diyen Feyzanur'a herkes gülerken ben ciddi bir şekilde bunun olma ihtimalini sorguluyordum.

"Olabilir mi acaba? " dediğimde bir süre benim ciddi yüzüme bakıp yine gülmeye başladılar. Ekim ise gülerek, "Saçmalama, olmamıştır öyle bir şey. Ben ambulans göremiyorum dışarda." dediğinde biraz duruldum.

"Öleceğim galiba. Kalbim tekliyor."

"Derin derin nefesler al kızım. Enişte yolda, geliyor."

Senem'e 'mal mısın' bakışı yollamaktan kendimi alamadım.

"O ne biçim sakinleştirme yöntemi ya? Çocuk doğurtan ebe gibi tövbe ya."

"Sen de beğenmiyorsun hiçbir şeyi. Eniştem gelsin de paklasın seni."

"Sen ne çabuk sahiplendin ya? Ben en son sen sahiplenirsin sanıyordum."

"Öyle olurdu zaten. Ama eniştem o çikolatalarla gönlümü fethetti. Gönlü zengin, eli de zengin sanırım. Kendime beleş yemek buldum oğlum. En ufak şey de onu seninle tehdit edip yemek ısmarlatacağım kendime. Canım kendim ya yine çok zeki."

Senem'in Bay Bilinmeyen'in cebini çürütecek cani planlarını dinlerken az önceki heyecanımdan biraz uzaklaşmıştım ki Murat'ın sesini duymamla yine kalbim hızlanmaya başlamıştı.

"Yengem nerde ya?"

Feyzanur ve Ekim önümden çekilip beni ortaya çıkardıklarında gömüldüğüm sırada dikleştim ve sorar gözlerle Murat'a baktım.

"Yenge ya bizim oğlan heyecandan yürümeyi unuttu. Arka tarafta durmuş bize gitmediği askerliğin anılarını anlatıyor. Valla korkuyorum ben. Seni almaya gelecekti iki adım attı sonra geri dönüp, yapamayacağım falan dedi. Heyecan çocuğun çenesine vurdu. Sayısalcı çocuk iki edebiyat dersi boyunca tahtada durdu. En son arkadan sıvışıp buraya geldim. İzninle seni bizim oğlana götüreceğim yoksa siz on yıl daha kavuşamayacaksınız."

Murat'ın uzun açıklaması karşısında gülsem mi ağlasam mı bilemedim. O bu kadar heyecanlıysa biz ne bok yiyecektik?

"Tamam, gidelim." dedim heyecandan içime kaçmış sesimle.

Murat ile beraber sınıftan çıkarken, ne yapacağımı bilemeyerek ellerimle oynamaya başladım. Arka kapıdan çıkıp onların bulunduğu okulun arka bahçesine geçtik. Onu gördüğümde sarı saçlarını çekiştirerek bir ileri iki geri dolanıyor sürekli bir şeyler mırıldanıyordu. Arkadaşları bizi gördüklerinde yavaş yavaş bize adımladılar.

"Yenge azıcık idare et. Hiç kendinde değil."

"Tamam."

Onlar gerisin geri giderken ben sakin tutmaya çalıştığım adımlarla ona yaklaştım. Arkadaşlarının olmadığını anca fark ederken gözleriyle etrafı tararken beni gördü. Gözlerimiz kesişirken ben hâlâ ufak adımlar atıyordum ama o donup kalmıştı. Önüne geldiğimde durup gülümsemeye çalıştım.

"Selam Yavuz."

Yavuz sarı saçlarını tutarak arkasını döndü. Kısa bir süre sonra geri döndü ve parıldayan gözleriyle gözlerime baktı.

"Hoşgeldin Yıldız'ım."

"Hoşbuldum diyeceğim ama pek iyi değil gibisin."

"İyiyim. Çok fazla iyiyim. Heyecandan öleceğim. "

"Şey yürüyelim mi?"

"Yürüyelim tabi. Bütün okul seni yanımda görsün sonra sevgilim sansınlar."

"Kısmetimi kapatmayı mı amaçlıyorsun?"

"Yok canım ne münasebet. Sadece doğru kısmeti bulmana yardımcı oluyorum."

"Sen çok zekisin ya." deyip gülmeye başladım.

"Sen de çok güzelsin ya."

Bir anda midemde ufak bir patlama olurken etrafa yayılan yumurtalardan kelebekler çıkıp bütün vücudumu titretecek şekilde kanat çırpmaya başladılar. Kafamı yere eğip adımlarımı karşıya çevirdim ve hiçbir şey demeden yürümeye başladım. O da yanıma geldi ve ellerini cebine koydu.

"Utanınca da güzelsin."

"Ya söyleyip durma şöyle şeyler! Vuracağım ağzına!"

"Sinirliyken daha da güzelsin."

"Edebiyatı sevmiyor musun?"

"Bu nerden çıktı şimdi?"

Kısa bir bakış attım yüzüne. Yüzü çok güzeldi. Aşırı zayıf değildi. Çene kemikleri de belirgin değildi. Burnu çok güzeldi. Ne yönden bakarsan bak kusursuz gibiydi. Beyaz teni ve sarı saçlarıyla bebeksi bir yüze sahipti. Gözleri yeşildi. En sevdiğimden. Vücudunun belli bölgelerinde düzenli bir şekilde spora gittiğini belli eden kasları vardı. Cılız değildi. Geniş omuzlu, geniş göğüslü bir vücudu vardı. Saçlarını hiç rahat bırakmayan elleri, uzun ince parmaklara ev sahipliği yapıyordu. Yakışıklıydı, bayağı.

"Alina, beni incelemen bittiyse sorumu cevaplayabilirsin."

Çok güzel gülüyordu. Dümdüz yüzü bir anda masumluk ve ışıltıyla doluyor, bakışları parlıyordu.

"Murat, iki derste de tahtadan inmediğini, ineklerin uçtuğunu görmüş gibi anlatıyordu. O yüzden sordum."

"Dört yıl boyunca uyuduğum tek ders. Benim tek bildiğim şiir senin gülüşün."

Ve kalp krizi.

♡♡♡

Bay Bilinmeyen #TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin