4.6

5.1K 485 296
                                    

~2 yıl sonra~

Elimdeki demirlere bakarak iç çektim. Bağırsam da hiç kimse duymuyordu. Duysalar da görmezden geliyorlardı.

Ellerim yatağa demirle bağlıydı. Defalarca bu yerden kaçmaya çalışmıştım ama işe yaramamıştı. Psikolojiksel tedavi görüyordum. İyi olduğumu söylesem de inanmıyorlardı. Oda arkadaşım ve bir kaç kişi benim bu hallerimi yurt müdürüne anlatmıştı. Onlar da beni bu yere kapatmışlardı. Belki de gerçekten iyi değildim. Her gece çığlıklarla ölüyordum. Gözlerimi açtığımda ise beyaz tavana bakıyordum. Her gün aynı şeyi yaşıyordum.

Odamın kapısının vurulma sesiyle irkilerek kenara çekildim ama yatağa bağlı kollarımdan dolayı fazla bir etkisi olmamıştı.

"İlaç zamanı."

Her gün aynı kadın geliyordu ve ilacımı bırakarak gidiyordu. Yine aynı şeyi yapmıştı. Ağzından tek duyduğum şey 'ilaç zamanı'ydı. Yüzüme bir kez olsun bakmamıştı. Odanın kapanma sesiyle masaya bıraktığı bir bardak su ve hapa baktım.

Yatağa oturdum ve hapı elime alarak elimde gezdirdim. Gelen ani sinirle hapı kapıya doğru fırlattım. Haplardan bıkmıştım.

Hap biraz da olsa beni sakinleştiriyordu. Ama onu fırlatmışım. Şimdi ne yapacaktım.

"Bakar mısınız!? Orda kimse var mı?"

Kimse cevap vermiyordu. Bu sessizlikten nefret ediyordum. Odanın diğer köşesine kadar uzakta olan hapa bakarak iç çektim. Bağlı olduğum yatakla oraya gidebilecek kadar güçlü değildim. Hiç olmadığı kadar zayıflamıştım ve çelimsiz bir hal almıştım.

Bileklerimi acıtan örgü demire bakarak bir süre bekledim. Son zamanlar en çok yaptığım şey beklemekti. Bazen kendimi kaybederek saatlerce çığlık atıyordum ama kimse duymuyordu. Gözlerimi kırptığımda bileğime sarılmış olan demirdeki ıslaklığı hissettim.

Ben güçlüydüm. Her şeye rağmen ayaktaydım. Nedensizce bekliyordum.  Bileğimi saran demir gittikçe ıslanıyordu. Daha sonra tenime akıyordu. Hafif yanma hissi olsa da sorun değildi. Biraz kızarmıştı ve derisi soyulmuştu. Ama burdaki kimsenin umrunda değildi.

Kimsenin umrunda değildim. Canım yanarken de tek başıma acı çekiyordum. Yutkunarak dudaklarımı bileklerime yaklaştırdım. Dudaklarımın arasından çıkan sıcak nefes daha çok acıtıyordu.

Bu acı nasıl geçerdi ki. Her gün kabuk bağlar gibi oluyordu. Sonra tekrar aşınıyordu ve kızarıyordu. Birden duyduğum ses ile kafamı kaldırdım. Çoktan hava kararmıştı ve bana verilen hapı fırlatmıştım. Belki bugün gerçekten ölecektim. Bu şekilde ölmek istemiyordum.

Duvarların rengi kırmızılaşırken damlaların duvardan süzülüşünü izledim. Aynı zamanda gözlerimdeki yaşlar da süzülüyordu.

"Bu.. bugün gelmeseniz olmaz mı? Hapımı almadım. Özür dilerim. Lütfen bana zarar ver.. vermeyin."

Yeri kaplayarak yanıma doğru yaklaşıyordu.

"Ölmek istemiyorum. Lütfen, boğuluyorum... Durun."

Bağırmaya gücüm kalmamıştı. Bağırsam da işe yaramıyordu. Beyaz ayakkabılarım kırmızıyla kaplanırken çoktan çığlıklar içinde kalmıştım.

Ne hapı olduğunu bilmiyordum ama içtiğimde uykuya dalıyordum. En azından rüyamda görmem daha az canımı yakıyordu. Ama şimdi canım daha çok yanacaktı.

Ellerimi görebilmek için kaldırdığımda gördüğüm koyu kırmızı daha şiddetli ağlamama sebep olmuştu. Ellerimden korkuyordum. Her şeyden korkuyordum. Kendimden kaçmak gibi bir şansım var mıydı ki? Kendimden kaçarsam belki her gün yaşadığım bu acıdan kurtulabilirdim.

Gözlerimi sımsıkı kapattığımda bileğimde hissettiğim sıcaklıkla nefes aldım. Bu sıcaklık neden bu kadar tanıdık geliyordu? Birden geçmişe dönen hafızamla düşer gibi olmuştum. Şimdi düşmem gerekiyordu ama bir şey buna engel olmuştu sanki.

Gözlerimi açtığımda lambanın aydınlattığı duvarlara ve zemine baktım. Eski rengindeydi. Daha sonra ellerime baktım. O da eskisi gibiydi. En sonunda yaslandığım ve üzerimde sıcak bir etki veren şeye baktım. Adeta parlıyor gibiydi. Yine de onu ve üzerimde bıraktığı hissi tanıyordum.

"J.. Jungkook?"

RED × LisKookTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang