fısıltıların efendisi

1.1K 40 16
                                    

Çukurdan, dağların tepelerinden ve kaynayan volkanların dışında bir dünya daha vardı.

Okyanus.

Suyun içinde de ejderhalar vardı, kanatlarını yüzgeç olarak kullanabilenler denize girmiş ve yüzyıllarca orada dehşet saçmıştı.

Deniz kızları, sihirli güçler ve uçurum insanları gerçekti; tıpkı diğer her şey gibi, bir de fısıltıların efendisi vardı ki avcı onunla daha önce karşılaşmıştı.

Avcının, efendi ile tanışması yaklaşık yirmi bin yıl öncesine dayanıyordu, onu atlatan nadir insan vardı ve bu efendi henüz fısıltılara şekil vermeden önce tanışmıştı avcıyla, onun getirdiği ölümle.

Avcı, son nefeslerine tanık olduğu onca insandan sadece birkaç tanesiyle oturup, gece yarısı bir şeyler içmek istemişti ve efendiyle karşılaştığında kendisi yeni yeni avlanabilirken efendi taze bir ölüydü.

Aslında fısıltıları duymadan önce sadece zavallı hayalet bir çocuktu, yaşadığı zamanları hatırlıyordu ama geri dönemeyeceğinin de imkânsız olduğundan haberdardı.

Avcı onu öldürmüştü ve öldükten sonra dünyada dolaşabilme yeteneğinin farkına varınca değersiz anılarını toplamak yerine onu kendi hâline bırakmıştı.

Hazır ejderhalara hükmetme fikri beynini kemirirken bir de işin içine fısıltılar girmiş ve avcı yolunu biraz uzatarak denizdeki avlarının peşine düşmüştü.

Fısıltıların efendisi artık zavallı bir hayalet değildi, yeteneğini geliştirerek denizin altında bir krallık kurmuş ve tüm dünyadaki olan biteni dinliyordu.

Tabii avcıyı da.

Üç gözü, ensesinde tek bir kulağı ve fazla gelişmiş bir balığa benzeyen vücudu vardı. Ağzı yoktu ama avcı için bu önemli değildi, o şekillerden çok farklı şeylerle ilgileniyordu.

Bir balık olarak efendinin en yakınına kadar gitti ve fısıldadı.

"Merhaba eski dostum."

Efendi korkuyla titredi, bugünün geleceğini biliyordu, avcıyı asla unutmamış ve aslında içten içe beklemişti.

Ölmeyi, dünyayı terk etmeyi öyle istiyordu ki... Sadece korkmuştu.

Düşündü, 'Seni bekliyordum.'

Ve yıllardır biriktirdiği tüm fısıltıları, son nefesiyle birlikte avcıya verdi.

Okyanusun derinliklerindeki işi bittikten sonra yüzerek havaya çıktı ve seçeneklerini tarttı, henüz efendinin anılarını izlememişti ve yolculuğunu uzatmak istiyordu.

Zaten sonsuzluğa sahipti, prensesin yanına bugün gitmese de olurdu, etrafı dinleyerek en yakındaki gemiyi duydu ve oraya doğru yüzdü. Hedefinde küçük bir çocuk vardı.

Doğru gemiyi seçmişti çünkü ondan sonra gelen geminin kaderinde tüm mürettebatla birlikte batmak vardı. Sebebi bir ahtapottu.

Tek istediği sarılmayı öğrenmek olan ahtapot yıllardır ona yaklaşan tüm gemileri batırıyordu ama avcıyla bugün karşılaşmayacaktı çünkü avcı bu kez adı Yasir olan genç bir çocuğun bedenindeydi ve başka bir insanın hayatını istiyordu.

Eski Dünya Yadigârı: "Avcı"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin