zamanın muhafızı ve sorular

6 0 0
                                    

Zaman muhafızı, ellerini eskimiş kotunun ceplerine sokmuş, kareli gömleğinin yırtıklarına aldırmadan ilerliyordu boş sokaklarda.

Peşinde bir insan sürüsü vardı, buna rağmen boştu yürüdüğü sokak.

Hayatlarını planına göre yaşayanlar, kimi birer adım geriden takip ediyordu onu, birkaç ufak değişiklik yapsalar yetişeceklerdi ama çok da gerekli değildi bu.

Bir de muhafızın önüne geçmeye çalışıp onun yörüngesinden çıkanlar vardı, uzun kirpiklerinin ardındaki siyah gözlerini kıstığında fark edebiliyordu zamanı hem kontrol hem de muhafaza eden yaratık onları, tamamen kaybolmuşlardı.

En çok onlara üzülüyordu evrendeki her şeyi kendi adıyla zaman. Dertleri de dermanları da kendileriydi. Savaşlarını kazamamayınca düşmanın adını zaman koymuşlardı. Yarattığımız ise bedelini ödeyerek kontrol etmeye başlamıştı onu.

Zaman, yaşam, ölüm, aşk, nefret, göz yaşı. Anlamsız bir sürü vıdı vıdı ve hepsine anlam kazandıran insan.

Güldü kendi kendine, insan, kendi anlamsızlığında boğuluyordu. En azından yardım çığlıklarını dinlemek eğlenceliydi.

Yürüdüğü sokak, içinde mutsuz insanlar olan eski evlerle doluydu. Önünde saksılar olan bir pencere dikkatini çekti, evlere neden pencereler açıldığını düşünmemişti hiç? Dünya yokmuş gibi yaşamaktan büyük yoksulluk olmazdı, gerçi dünya da yoktu yoksulluk da, küçük insanların tıpkı onlar gibi küçük görüşleri oluyordu.

Saksıdaki toprak ona kum saatini hatırlattı, zamanı kontrol etme uğruna sevdiklerinin küllerini içine doldurduğu o kul saatini. Kötü hissetmesine izin yoktu, rotasız yoluna devam etti.

Önüne tanıdık bir sima çıkana kadar can sıkıntısıyla yürüdü.

"Avcı?"

Avcının yüzü farklıydı, boyu farklı sesi farklıydı. Yine de biliyordu zaman muhafızı, Avcı'ydı karşısındaki.

"Nasılsın, zaman avcısı?"

Hakaret olarak görüyordu bu kelimeyi, her ne kadar doğru da olsa uzun zamandır kimse yüzüne karşı kim olduğunu söylememişti. Sorusunu duymazdan geldi, hem düşmanının hem de var oluş sebebinin.

"Ne istiyorsun?"

"Ödünç verdiğimi almaya geldim."

Maskesi düşer gibi oldu mucizesinin, ne siyah gözler kaldı ne de o çok sevdiği insan vücudu. Külleri bir araya getirmek ve yeniden insan görünümüne bürünmek için var olduğu andan beri biriktirdiği gücünü kullanması gerekti.

"Ödünç değil, benim."

"Seni ölümsüz yaptım, zamanı sana verdim, artık geri alacağım."

Ateş Avcı'daydı, yalnızlıkla savaşan iki küçük çocuğa vermesi gerekiyordu onu, bildiği başka bir şey yoktu ve cevaplar karşısındaki muhafızdaydı. Zamanın çok ötesinde geri alacağını bile bilmeden zamanı vermişti karşısındakine, karşılık olarak da hayatındaki her şeyi, herkesi yakarak yaratığın içini küllerle doldurmuştu. Zamanı kontrol edebilmesi için de bir kum saati vermişti ona, yaptıklarını asla unutmasın diye  kumları da küllerle değiştirmişti.

Zaten hiçbir zaman iyi olmamıştı. Herkes herkessiz yaşayabilirdi madem, yola devam edebilmek için bazen kendinden daha fazlasına ihtiyacı vardır insanın. Avcı o noktadaydı.

O iki aptal çocuğun zamanda merede olduklarını öğrenmesi gerekiyordu, belki de henüz doğmamışlardı, belki de yazarları bile henüz doğmamıştı.

"Cevaplarını ben de verebilirim. Sorunu sor."

Eski Dünya Yadigârı: "Avcı"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin