3. bölüm

514 14 0
                                    

Gözlerimi açtığımda gökyüzü aydınlanmaya başlamıştı. Koltukta doğruldum ve etrafı incelerken Fırat' ın uyanmasını beklemeye başladım. Birkaç dakikanın ardından Fırat' ın kapıda dikildiğini fark ettim.

"Günaydın." Dedim gülümseyerek.

"Sana da." Dedi itici sesiyle.

Bu ses tonu beni rahatsız etmişti. Beni istemiyor muydu acaba? Yoksa varlığımdan mı rahatsız olmuştu? Gülümsemeye çalışarak ayağa kalktım.

"Mutfak ne tarafta?" Diye sorduğumda şaşırmış gibiydi.

"Ne yapacaksın?" Dedi soruya soruyla karşılık vererek.

"Kahvaltı hazırlayacaktım." Dedim gözlerimi devirerek.

Cevap vermeden öylece yürümeye başladı. Onu takip etmem gerektiğini anladım ve peşine düştüm. Fırat birkaç kapıdan geçtikten sonra durdu. Burası mutfaktı bunu anlamak hiçte zor değildi. Buzdolabını açarak hemen işe koyuldum. İki tane yumurta ve tabakta duran peynir, zeytin,reçel çıkarttıktan sonra kapağı geri kapattım. Fırat yağı ve tavayı uzattı. Tavayı tüpe yerleştirdim ve üstüne yeterli kadar yağ koyup ateşi açtım. Yağın kızdığını anladığımda yumurtaları tavanın içerisine kırdım. Tezgahın üzerindeki çatallardan birini aldım ve karıştırmaya başladım. Piştiğini anladığımda tüpün altını kapattım ve tavayı alıp masaya yerleştirdim. Fırat da diğer tabakları alıp masaya koydu ve ardında sandalyeye oturup yemeğe başladı. Bende oturduktan sonra utanarak birkaç yudum yemeye zorladım kendimi.

Bitirdiğimizde Fırat ayağa kalktı. Gitmesi gerektiğini anlamıştım.

"Hayırlı işler." Dedim elini kaldırıp iki yana sallayarak.

"Teşekkürler" Dedi ve kapıya doğru ilerledi daha sonrasında gözden kayboldu.

Masanın üzerindeki içi doku tabakları alıp buzdolabına yerleştirdim. Tavayı aldım ve sabunla yıkamaya başladım. İşim bittiğinde oturma odasına yöneldim. Koca evde tek başıma kalmıştım. Burası çok sıkıcıydı ve anlaşılan yapacak pek de birşey yoktu. Uyuduğum koltuğa yöneldim ve uzanarak Fırat' ı beklemeye başladım.

Gözlerimi açtığımda Fırat' ın keskin bakışlarıyla karşılaştım. Uyuyakalmış olmalıydım. Hemen doğruldum ve gülümsedim.

"Şey, uyuyakalmışım." Dedim utanarak.

"Sorun değil. He gitmiyor muyuz?" Diye sordu.

"Efendim?" Dedim neyden bahsettiğini anlamayarak. "Ha evet iş bakacaktık." Dedim ve güldüm. Nasıl unutmuştum. Bende bu günlerde birşey vardı herşeyi unutup duruyordum sürekli. Ayağa kalktım ve kapıya doğru yürümeye başladık. Dışarı çıktığımızda temiz havayı içime çektim.

"Yürüyelim mi?" Diye sordum havanın ihtişamına kapılarak.

"Olur." Dedi ve sırıttı.

Ardından yürümeye başladık. Öylece yürüyorduk. Evet hiç konuşmadan.

"Burası neresi?" Diye sordum bu sessizliğe son vererek.

"İstanbul." Dedi kısaca.

Vay be İstanbul mu burası dedim kendi kendime. Şu meşhur İstanbul. Bu düşüncelerimi kendime saklayarak öylece yürümeye devam ettim.

"Aslında sana göre bir iş biliyorum." Dedi bu sefer aramızdaki sessizliği kendisi bozmuştu.

"Ne işi?" Diye sordum meraklı bakışlar ile.

"Tekstil fabrikası. Ayda 500 tl kazanacaksın." Dedi gülümseyerek.

İyi işti. Tam bana göreydi. Olur dercesine kafamı salladım.

Cebinden son model nokia 3310' u çıkardı. Telefonu vardı. Bu adam gerçekten çok zengindi. Tuşlara basarak telefonu kulağına götürdü.

"Alo, abi fabrikada çalışmak üzere bir işçi buldum. Bir bayan. Sizin için uygun mu yoksa yanına gelip konuşalım mı?" Dedi ciddi bir tavırla.

Telefonun ucundaki birşeyler dedikten sonra Fırat tuşa basarak telefonu aldığı yere, tekrar cebine yerleştirdi.

"Tamamdır, istediğin zaman başlayabilirsin." Dedi bana dönerek.

Bu haber üzerine yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı.

"Teşekkürler." Dedim içimde oluşan minnettarlık hissiyle.

"Yemek yiyelim mi?" Diye sordu konuyu değiştirip.

"Bana uyar." Dedim onaylayarak.

Gördüğümüz ilk lokantaya girdik. İlk gördüğümüz masaya oturduk. Fırat garsonu eliyle çağırdı. Garson masaya yaklaştı ve elindeki kitapçığı masaya bırakarak uzaklaştı. Fırat kitapçığı eline aldı ve karıştırmaya başladı.

"Ben mercimek çorbası, etli pilav ve yanına da sütlaç istiyorum. Sen ne istersin?" Diye sordu kitapçığı bana uzatarak.

Uzattığı kitapçığı alıp sayfaları karıştırdığımda gözlerim faltaşı gibi açıldı. Yemeklerin karşılarındaki rakamları okuyamıyordum bile. Güçlükle yutkundum.

"Bende aynısından istiyorum." Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

Garsonu tekrar çağırdı ve isteklerimizi bir kez daha dile getirdi.

"Peki efendim." Diyerek ayrıldı garson yanımızdan.

Birkaç dakikadan sonra garson elinde tepsiyle geri döndü. Tepsinin içindekileri masaya yerleştirdi ve daha sonrasında arkasını dönerek geri gitti. Kurt gibi açıkmış olduğumdan yemekleri hızlıca mideme gömdüm. Bitirdiğimde Fırat' a odakladım. Yemeğe devam ediyordu. Aslında çok iyi birisiydi ve oldukça da zengin. Onunla evlenmiş olsam mutlu bir hayatım olur diye düşünürken birden ben ne diyorum ya dedim kafamdaki düşünceleri dağıtarak. Düşüncelerden sıyrılıp gerçek dünyaya döndüğümde Fırat yemeğini bitirmişti.

"Kalkalım mı?" Diye sordu samimiyet içerisinde.

"Olur." Dedim ve ayağa kalkmaya yeltendim.

Birlikte çıkışa doğru ilerledik. Tekrar dışarı çıktığımızda hava biraz soğumuştu. Fırat üşüdüğümü anlamış olsa gerek ki üstündeki ceketi çıkartıp bana uzattı. Teşekkürler dercesine gülümsedim ve ceketini üzerime giydim. Oldukça büyük gelmişti ve aynı Fırat gibi kokuyordu. Hızlıca yürümeye başladık ve eve vardığımızda ceketini çıkartıp askıya astım. Ardından battaniye ve yastık olan koltuğa baktım. Hızlıca ilerledim ve battaniyenin içine girip ısınmayı bekledim.

"Ben uyuyorum." Dedi Fırat.

"İyi geceler bende uyurum birazdan." Dedim ve dediğim gibi yaptım. Biraz durup ışıkları kapatıp uyudum.

ARKADAŞLAR BEĞENDİYSENİZ VOTE ATMAYI UNUTMAYINIZ. EMEĞİME KARŞILIK VERİN LÜTFEN...

Pâyidar Meyus (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now