Kim Kibum- Kobay

819 56 9
                                    

Tarih: 15.05.1758
Yer: Deney Binası
Zaman: Gece.

Kibum yutkundu. Gözyaşları gözlerini yakarken ağlamamak için kendini sıkmaktan başka bir şey yapamıyordu. Gerçekten çok canı yanıyordu ama kimseye bir şey söyleyemiyordu, acısını içinde yaşamak istiyordu. Fakat bu zordu. Ağır bir yüktü. 

Yanında kimse yoktu. Ne her şeye rağmen sığınabilecek bir ailesi, ne ona sıkıca sarılıp her şeyin yolunda olduğunu kulağına fısıldayacak bir dost. Paltosuna sıkıca sarılıp rüzgarın dağıttığı saçlarını umursamadan ayağa kalktı ve titrekçe nefesini ağzından verdi. 

Yutulmuş bir hıçkırık kalbini binbir parçaya bölerken beyni ona sakin olması gerektiğini fısıldıyordu. Kalbi paramparça olurken beyninin verdiği komuta uymak zordu. Rüzgar karşısında güçsüz görünen, her an kırılacakmış gibi yürüyen genç adam, her şeye rağmen asaletinden ödün vermiyordu. Yanına yaklaşıp ne derdi olduğunu sormak isteyenler olmuştu elbette, fakat o buz gibi bakışlar onlara engel olmuştu.

"Kim Kibum. 22 yaşındayım." 

Soğuk sesiyle kısa yanıtlar verdi görevliye. Koreli bilim adamlarının yapmış olduğu ilginç deneyler dünya kamuoyunda fırtınalar estirirken bir çok Koreli genç o dönemin büyüsüne kendini kaptırmış, canlı kobay olmayı kabul etmişti. 

Akıl almaz deneyler, hayvanlara bile uygulanmazken, insanlar kendi rızalarıyla bedenleri ve ruhlarını sapkın deneyler uğruna feda ediyordu. Gazetelere verilen ilanlar gönüllü sayısını arttırmıştı, bunu kimse inkar edemezdi.

Görüşme sırası geldiğinde adı anons edildi. Kibum mağrur görüntüsünü koruyarak kapıyı nazikçe araladı ve odadaki boş sandalyeye oturdu. Karşısında dikilen adamlar ona acıyarak bakıyordu. Adeta bakışlarıyla burada ne işi olduğunu soruyorlardı.

"Neden burada olduğunu kısaca anlat lütfen."

Kibum başını aşağı yukarı salladı. Kısa ve öz bir şekilde durumunu anlattı.

"Dayanamıyorum. Kobayın olmayı kabul ediyorum. Uyutun beni."

Adamlar şaşkınca birbirlerine baktı. En sonunda biri konuşmayı akıl edebilmişti.

"Buraya uyutulma için geldin yani.. Geleceğe gitmek üzere uyutulmak. Bu çok riskli delikanlı.. Gelecekte neler olacağını tanrıdan başkası bilemez."

Kibum omuz silkti ve sadistçe, biraz da özgüvenle gülümsedi. 

"Kararımı çoktan verdim."

Uğultular susmuyordu. Kibum net bir ses duyamıyordu ama genel olarak ne konuştuklarını tahmin edebiliyordu.

"Uyandığında, bilmediğin bir dünyaya gözlerini açacaksın ve yanında kimse olmayacak.."

Kibum gülümsemeyi sürdürdü.

"Şimdide pek farklı olduğu söylenemez."

Adamlardan en genç görüneni konuşmaya başladı. "O oldukça kararlı görünüyor.."

Bir diğeri konuştu. "O halde prosedürleri bilmeli."

Geldiğinden beri başını kaldırmayan ve kağıtlara dalmış olan kişi konuştu. Sesi oldukça düz, heyecandan yoksundu.

"Uyutma işlemi bir iğneyle olacak. Ve dondurucuya konulacaksın. Bir nevi morg. Oraya konulduktan birkaç saat sonra doğal bir uykuya dalıyormuşsun gibi, uyuyakalacaksın fakat yaptığımız iğne seni yüzyıllarca uyutacak."

Kibum kibarca onayladı. "Bunları duymuştum."

Adam devam etti. "Uyandığında muhtemelen 2000'li yıllar yaşanıyor olacak. Uyandığın zaman, sakin olmaya özen göster. Çünkü üzerindeki uyuşukluk, yüzyıllarca beynini kullanmadığın için insancıl olmayan tepkiler vermen normal. Fakat yapman gereken tek şey 'Uyandım' diye seslenmek. Deneyimizin tamamlanışına tanık olamayacağız belki ama eğittiğimiz stajyerler sizin için orada bekleyecek. Arada sizi dışarı çıkarıp kontrollerinizi yapacaklar."

Kibum sabırla söylenilenleri dinliyordu fakat umursadığı söylenemezdi. Ucunda ölüm olsa bile, bunu yapmaya karar vermişti.

"Şurayı imzalayın."

Kibum gösterilen yeri imzaladı. Prosedür gereği yapması gereken her şeyi tamamlamıştı. Değerli eşyalarını, gelecekte kullanmak üzere bir çantaya yerleştirdi ve görevliye, zaman kapsülü kapsamında uyandığında geri almak üzere, verdi.

Duş aldı. Ona verilen önlüğü üzerine geçirdi. Yarın uyutulacaktı ve neden içinde en ufak üzüntü yoktu? Neden bir veda etmesi gereken kişi bile yoktu?

Onun için hazırlanmış olan özel odaya gitti ve yatağa uzanarak 1758 yılına dair son gecesini yaşadığını fark etti. Pencere kenarına gidip gökyüzüne baktı. 

"Geleceğim.. Senin için geliyorum."

-

İğneyi vurulduğundan beri yarım saat geçmişti. Hemşire ona baktı ve hafifçe gülümsedi.

"Uykun gelmeye başladı mı?"

Kibum birkaç saniye düşündükten sonra yanıtladı.

"Çok hafif.. Ama gittikçe çöktüğümü hissediyorum."

Hemşire ona koluna girmesi için yardım etti.

"Hadi.. Uyuma vakti."

Kibum gülümsedi. Gözünden bir damla yaş düştü. Başını salladı. 

Yardımla uzandı ve başında toplanan herkese teker teker göz gezdirdi.

"Şuan gördüğüm yüzler sizinki.. Ve son."

Yanağından süzülen yaşı silmeye mecali kalmadığı için, doktorlardan biri yaşı sildi.

"İyi uykular evlat."

Kibum beyninden başlayarak tüm vücudunun uyuşmaya başladığını hissetti. Ağzı pelte gibiydi, dilini zar zor döndürüyordu.

"İyi uykular."

Gözleri kapandı. Geleceğe açılmak üzere.

Her hikaye mutlu bir sonu hak eder...

Şimdi.. Kibum bir diva! Gönüllerimizi hoplatan, gülüşüyle bile insanları mutlu edebilen bir neşe kaynağı. Geçmişte yaşadığı sıkıntılar ve mutsuzluklar onu olgunlaştırdığı için o çok yetenekli biri. Onu sevenlere karşı düşünceli olmasının nedeni, geçmişte onu düşünen kimsenin olmadığını düşünmesi. Sürekli gülmesinin yanı sıra bazı zamanlar o kadar duygulanıyor ki, gözyaşlarına hakim olamıyor. Geçmişte yaşadıkları aklına geldiğinde cidden kötü oluyor. Grupça ödül aldıklarında gerçekten çok seviniyor çünkü artık o çoğu kişinin fark ettiği, silik olmayan, göz alıcı biri haline dönüştü. Geçmişten geldi fakat geçmişteki acılarını geleceğe getirmedi. O, bir kobay. Mutlu bir kobay.

-SON-

you don't know me ; one shot seriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin