2.2

7.7K 712 281
                                    

Medya: Lorde - Yellow Flicker Beat

Yazarken bu şarkıyı dinledim, isterseniz dinleyebilirsiniz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.



***


Bazen korkmayı kendine yediremez insan. Korkaklığı aciz bir durum olarak algılar. Benim için bu hep böyleydi. Ben zaten terk edilendim, yeterince acizdim kendi gözümde. Bu yüzden bir şeylerden korkmayı yasaklamıştım kendime. Yükseklik, karanlık ya da kapalı alan gibi fobilerim yoktu. Korku temalı filmlerden etkilenmezdim. Bir kavgaya girdiğimde alacağım hasarlardan korkmazdım. Hiçbir korkum yoktu kısaca. Ta ki Tae ve Kook hayatıma girene kadar. Onların hayatıma dahil olmasıyla beraber kaybetme korkusuyla tanışmıştım. O ikisi benim ilk korkuma ev sahipliği yapmıştı. İkincisi ise Seokjin idi. O da kaybetmekten korktuğum kişiler listesine dahil olmuştu.

Kimsesizin tekiyken ben, onlarla bir aile olmuştum. Benim ailem olmuşlardı. Bir kere kaybetmiştim zaten ailemi, ikinci kez kaybedemezdim. Bu yüzden onlara sıkı sıkı sarılmıştım.

"Korkmayan insan kendini kandırıyordur." demişti bir keresinde Taehyung. Henüz ilk tanıştığımız zamanlardı. Lisenin ilk zamanlarıydı ve çocukça bir üstünlük sağlama çabası içindeydim. Korkusuzluğumu kendimi yüceltmek için söyler olmuştum. Ona karşı üstünlük kurmak istemiştim. O zamanlar söylediğine gülüp geçmiştim. Ama çok sonra farkına varmıştım haklılığının. Jungkook da arkadaşlığımıza dahil olduğunda ilk başta her şey çok güzeldi. Hep birlikte takılırdık. Fakat bir süre sonra o ikisinin daha da yakınlaştığı ve benden uzaklaştığı fikrine kapılmıştım. İşte o zaman fark etmiştim ki ben kendimi kandırıyordum. Onları kaybetmekten ölesiye korkuyordum. Bu hâlâ geçerliliğini sürdüren bir şeydi.

Bardaki sesler beynimde bir uğultu meydana getirirken Yoongi'nin sesi yankı buldu zihnimde. "Korkuyor olman iyi bir şey." demişti birlikte onun odasında sohbet ettiğimiz gece. "Korku seni biraz daha insan tutar."

Tam da şu an, barda bulunan vampirlerin bir kısmı dişlerini bilemiş karşımızda dururken, bir kısmı da yanımıza gelip olası bir kargaşaya karşı pozisyon alırken hayatımda hiç korkmadığım kadar çok korktuğumu hissettim. Yoongi yüzü diğerlerine dönükken geriye uzanıp beni sandalyeden aşağı çekip arkasına sakladığında hiç olmadığım kadar insan hissettim kendimi.

İnsan olduklarını tahmin ettiğim kişiler kargaşanın ortasında kalmak istemediklerinden olsa gerek, barın çıkışına yönelirken hepsi telaşlıydı. Bir tanesi çıkmadan önce son kez arkasını dönmüş ve gözleri bir süre etrafta dolandıktan sonra bende takılı kalmıştı. Gözlerindeki acıyan ifade içimi sıkarken o çoktan arkasını dönüp gitmişti.

Yan tarafımda hissettiğim hareketlilikle dikkatim oraya kayarken karşımda gördüğüm yüz afallamama sebep olmuştu.

"Jackson?" dedim fısıldayarak. Herkesin beni duyduğunu biliyordum ama yine de yüksek sesle konuşmaya cesaretim yoktu.

"Şimdi değil, Jimin." dedi gözlerini karşıdaki gruptan ayırmazken. Sesinde öyle bir ton gizliydi ki ensemden aşağı bir ürpertinin inmesine sebep olmuştu. Az sonra gözlerinde meydana gelen hafif renk değişikliği ve öne çıkan sivri dişler ise beni daha çok şaşırtmıştı.

Ne yani, o da mı vampirdi?

"Demek yanında bir melez var, Yoongi?" Karşımızda duran kirli sakallı, zayıf adam konuştuğunda iyice gerilmiştim. Tamam, ilginin üzerimde olması normal şartlar altında hoşuma giden bir şeydi. Ama gelin görün ki şu an şartlar hiç normal değildi.

True Blood // Yoonmin ✓Where stories live. Discover now