the end.

5.5K 327 304
                                    

On dakika sonra Jennie Kim, aylardır umutsuzca sevdiği Kim Jisoo'nun evinde oturuyordu ve dürüst olmak gerekirse, her an uyanıp bunun bir rüya olduğunu öğrenmeyi bekliyordu.

Daha önce birçok kez böyle rüyalar görmüştü çünkü. Özellikle de hafta sonları gelip Jisoo'yu okul koridorlarında göremediğinde, yatmadan önce telefonundan onun fotoğraflarına bakar ve akşam rüyasında görmek için uğraşırdı. Bazen (gerçek hayatta da olduğu gibi) Jennie onu uzaktan izlerdi, bazen ise Jisoo yanına gelip onunla konuşur ve dünyanın en büyüleyici gülümsemesini taşırdı yüzünde. Birbirlerine yaklaştıkları rüyalar, sabahları ıslak gözlerle uyanmasına sebep olurdu; bu yüzden şu anın da öyle olmasını beklemişti.

"Mesajlarda çok daha iddialıydın," diyerek güldü Jisoo, aynı anda Jennie'nin önünde duran fincana kahve dolduruyordu. Jisoo'nun sesi tanrılardan çalınmış gizli bir ilahiyi andırıyordu ve Jennie onun sesini saatlerce bıkmadan dinleyebilirdi; fakat elbette şimdi ona yanıt vermesi ve aptal liseli bir kız gibi görünmemesi gerekiyordu.

"Evine geldiğim anda üstüne atlamamı mı tercih ederdin?" diyerek espri yapmayı tercih etti ancak Jisoo'nun yutkunması, bunu isteyebileceğiyle ilgili bir düş uyandırdı içinde. (Bu düşünce birkaç noktada iki kızın da aklından geçmişti çünkü.)

Genç kız kendisine de doldurduğu kahveden bir yudum aldı. "Yani... Boşu boşuna en güzel sütyenimi giymediğimi umuyorum." Şimdi sertçe yutkunma sırası Jennie'deydi. Jisoo'nun meleksi yüzünde şeytanın elinden çıkma bir gülümseme belirirken Jennie kendisini derin nefesler almaya zorlayarak kahvesinden içti. "Aklımda uygulayabileceğimiz bazı şeyler var, tabii sana da uyarsa." Bu kız kesinlikle Jennie'yi öldürmeye çalışıyordu. "Kedi dilini mi kaptı?" diye sordu Jennie'den tekrar bir yanıt alamayınca.

"Hayır ama birazdan başka bir kedi kapacak dilimi." Jisoo, kahkahasını bastıramadı. Jennie ise onun gülüşüyle mutlu olurken kahvesini tek dikişte bitirdi. "Eğer sakıncası yoksa seni öpmek isterim," dedi ardından hiç düşünmeden. "Yani, tabii... Sana uyarsa. Eğer yanlış anlamazsan. Yani, yanlış anlaşılacak bir şey yok ama... Seni öpmek, güzel olurdu. Bence seni öpmeliyim... Sen de beni öpmelisin. Tabii..." Jennie utanınca hep saçmalamaya başlardı, bir türlü üstesinden gelemediği kötü alışkanlıklarından biriydi bu.

Jisoo dudaklarında masum bir gülümsemeyle göz devirdi ve yüzünü Jennie'ninkine yaklaştırarak dudaklarını birleştirdi.

İki kız da bu öpüşmeyi daha önce hayal etmişti ama gerçek olacağını asla düşünmemişlerdi. Hayal edebilecekleri her şeyin ötesindeydi çünkü bu. Jennie, eğer bu dünyada bir mutluluk iksiri varsa o iksirin tadının Jisoo'nun dudakları gibi olduğundan emindi. Jisoo hayatında ilk kez birisini öpüyordu ve dudaklarını acemilikle oynatıyordu. Yine de onları birbirine bağlayan bir çekim olduğu aşikardı. Dudaklarında saklı tutkunun sebebi de bu olmalıydı.

"Biliyor musun, ben çok konuşurum. Yani beni her susturmak istediğinde ö-"

Ve bir kez daha öpüşmeye başladılar. Bu sefer ikilinin dudakları, aylardır kendilerine bile itiraf edemedikleri gizleri bağırıyordu bütün dünyaya. Kalplerinin ritimleri, dudaklarının dans ettiği melodiydi ve dışarıdan bakan biri için belki bu sıradan bir öpüşmeydi fakat Jennie ve Jisoo o anda bütün hayallerinin gerçekleştiğine tanık oluyorlardı. Jennie, öpüşmelerini yarıda keserek Jisoo'nun geniş koltuğa uzanmasına sebep oldu. Beyaz tenli genç kız nefes nefeseydi, tecrübesizliğin can sıkıcı merakı ise hareketlerinde belirgindi.

Jennie dizlerini zemine koydu ve yanında yatan kıza gülümsedi. Dünyadaki bütün yıldızlar onun olmuş gibi mutluydu Jisoo'nun gözlerine bakarken. Sevdiği kızın alnını öptü önce. Sonra da kaşlarını, kirpiklerini, gözlerini, yanaklarını... Jisoo bu hareket yüzünden kıkırdıyordu ve Jennie sanki mümkünmüş gibi daha çok seviyordu Jisoo'yu her hareketiyle. Jisoo ise daha önce hiç kimseden böyle bir ilgi veya sevgi görmemişti. Kimliğini kabullenene kadar çektiği zorluklar gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti ve genç kızın gözünden bir damla yaş aktı.

oh, calamity! [jensoo]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin