"Rosé, Rosé!"
Jennie Kim, aynanın karşısında durmuş, yüzünde endişeli bir ifadeyle yansımasına bakıyordu. Göz makyajı fazla mı ağırdı, topuzu fazla abartılı mı duruyordu, vücudu elbisesine göre çok mu iriydi, elbisesinin beyazı ten renginin sarılığını mı ortaya çıkarıyordu? Bir anda aklını bir sel misali basan düşünceler neredeyse gözlerinin dolmasına sebep olacaktı. Neyse ki Park Chaeyoung, ya da herkesin seslendiği adıyla Rosé, içeriye girdi.
"Dünyanın en güzel ikinci gelini beni mi görmek istemiş?" diye şakıdı gözlerini Jennie'ye dikerken. Bukleler hâlinde beline dökülen saçları ve pembe straplez elbisesiyle birçok bakışı üstüne çekeceği kesindi. Jennie'nin en yakın arkadaşı her zaman aşırı güzel bir kız olmuştu, bu yıl 26 yaşına girecek olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu.
Jennie dudaklarında beliren anlık gülümsemeye engel olamadı. "Dünyanın en güzel ikinci gelini mi? Birinci kim?"
"Yedi ay sonra ben," diyerek sırıttı Rosé. Sağ elindeki yüzüğü gösterdi, sanki Lalisa Manoban ile nişanlandığından beri yüzüğü herkesin gözüne sokmuyormuş gibi. Jennie göz devirirdi ancak Rosé'nin hissettiği o tatlı ve pahabiçilmez mutluluğu, heyecanı anlayabiliyordu.
"Bana yardım et, ağlamak üzereyim." Rosé her zaman ona en iyi duygusal desteği veren insan olmuştu, bu da yılların asla değiştiremeyeceği şeylerden biriydi. "Ya şu an bir ahtapot kadar çirkinsem-"
"Öncelikle, ahtapotlar çirkin değildir; bir hayvan korkuyor olman ona zorbalık yapabileceğin anlamına-"
Jennie göz devirdi. "Konumuz bu mu?" Rosé omuz silkti. "Ya da gelinliğim bir anda yırtılırsa ve Jisoo aslında benim sadece kocaman bir aptal olduğumu ve hiçbir zaman sevgisine layık olmadığımı düşünüp beni oracıkta terk ederse?" Genç kadın sesinin titremesinin önüne geçememişti. Bu kadar endişeli olduğunu o ana kadar fark etmemişti ama şimdi bütün korkuları bir bir önüne serilmişti sanki.
"Jennie!" dedi Rosé hayretle. En yakın arkadaşını ne kadar iyi tanırsa tanısın, o bile bunu beklemiyordu. Jennie her zaman ayakları yere sağlam basan ve hayattan ne istediğini bilen biri olmuştu. Böyle aptalca korkulara yenik düştüğünü hiç görmemişti Rosé. "Jisoo sana âşık."
Gelin, aynadaki yansımasına baktı. "Ve bu saniyeler içinde değişebilir."
Rosé, ellerini Jennie'nin omuzlarına koydu ve aynadaki aksine gülümsedi. "Sırf gelinliğinin eteği yırtılabilir diye mi? İnan bana, böyle bir şey olursa Jisoo bacaklarını görünce kendinden geçer ve sevişmeye başlarsınız. Sonra büyükannen kilisenin ortasında buna dayanamayarak bayılır ve onu hastaneye götürmek zorunda kalırız. En kötü durumda, seviştikten sonra hastanede evlenmek zorunda kalırsınız ve eve gidince kaldığınız yerden devam edersiniz."
"Tanrım, gerçekten bir senarist olmalısın."
"Deniyorum, bebeğim. Çekeceğim ilk romantik komedi kesinlikle bunun üzerine olacak." Rosé güldü, Jennie ise bunun ne kadarının şaka olduğunu kestirememişti.
Çenesinde çıkmış bir sivilceye dokundu Jennie, makyajın kapatmaya yetmediği kusurlarından sadece bir tanesiydi bu. İçinde bunlardan çok daha fazlası olduğunu biliyordu. "Sadece elbiseden bahsetmiyorum Chaeyoung. Eğer... Eğer orada beni yürürken görüp, hayatta istediğinin bu olmadığına... Benimle evlenmek istemediğine karar verirse..."
Sessizlik.
Rosé endişeyle Jennie'yi sarmaladı ancak Jennie boğazında büyüyen düğümün hiçbir şekilde yok olmadığını fark etmişti. "Ben en iyisi Jisoo'ya yanına gelmesini söyleyeyim." Jennie'nin endişelendiği konular, her ne kadar aksini arzulasa da, Rosé'nin yardımının dokunacağı şeyler değildi. Bu yüzden Jennie'ye son kez sarıldı, "Seni seviyorum Jendeuk," dedi ve odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oh, calamity! [jensoo]
Romancebana nasıl baktığını görmediğimi sanıyorsun, ama görüyorum. en yüksek: jensoo'da #1 (28.08.18, 30.01.19)