Bölüm 2

3.3K 239 131
                                    

Chloe'nin sarhoşluktan ayakta bile durmakta zorlanan sıska ve uzun vücudunu yatağına bıraktığımda, babam Chloe ile ikimizin paylaştığı odanın kapısına yaslanmış bizi seyrediyordu. Annem uykusunun bilmem kaçıncı bölümündeyken, çantamın içinden evin anahtarını bulamayacak bir durumda olacağımı tahmin ettiğim için yola çıkmadan önce babama geliyor olduğumuzu söylemek için onu aramıştım. Sanki ev telefonunun başında bekliyormuş gibi çaldığı anda hat sesleri anında bitmişti ve babamın hafif uyku mahmurluğuna sahip olduğu o sesini duymuştum.

Chloe'nin şiştiği için ayaklarını terk etmekte zorlanan ve topuk boyunun hep on bir santim olmasına takıntılı olduğu yüksek platformlu ayakkabılarını çıkarttığımda derin bir nefes aldım. Bir an için onları spatula yardımıyla kazıyacak duruma gelmekten korkmuştum.

"Yardıma ihtiyacın var mı?"

"Sadece... anneme bu olaydan bahsetmesen yeterli olur baba."

Babam anlayışla başını salladı. Zaten anlatmayacağını biliyordum. Annemin paranoyalarının dünyayı hepimize zindan edecek kadar kuvvetli olduğunu hepimiz bilirdik. Vakit konusunda bu kadar tolerans göstermesinin nedeni de elbetteki yaş günü partisi olmasıydı.

Eğer Chloe'nin sarhoş olduğunu öğrenseydi kuzenimin gittiği her yere beraberinde beni de peşine takacağından korkuyordum. Daha doğrusu böyle bir şey olsun istemiyordum. Hepimiz yetişkin insanlardık ve... kendi başının çaresine artık kendisi bakmalıydı.

Chloe'nin elbisesini çıkartmak için babamın odadan çıkmasını beklemek zorundaydım. Arkamı dönüp kapının girişinde bekleyen uzun boylu bedenini doğrultup, göğsünde kavuşturduğu kollarını çözdüğünde gevşekçe topladığı saçları at kuyruğunun etrafındaki tokadan kurtularak yüzünün önüne düştü.

"Mutfakta birer kahve içelim mi?" diye sorduğunda, gecenin yorgunluğunun üzerimizden hiç gitmeyeceğinin ikimizin de farkında olduğumuzu anlamıştım. Bu yüzden başımı yavaşça sallayıp onu onayladıktan sonra Chloe'yi yatırdığım gibi bırakıp odamızın ışığını söndürdüm. Babamın peşinden merdivenlerden inerken, sol kolunu omzuma attı.

Elbette her genç kız için babası özel, iyi bir adam demek olurdu. Fakat söz konusu kendi babam ve onun sahip olduğu kişiliğe geldiğinde işler genelleme yapmam için fazla uzak bir noktaya taşınıyordu. Babam gerçekten de çok özel bir adamdı.

Üniversitede konservatuvar mezunuydu. Büyükbabamın kendisi gibi öğretmen olma yolunda ilerleyerek izini takip etmesini istediği için sadece pedagojik formasyon almıştı. Yaptığı şey yine öğretmenlikti. Birkaç yıl boyunca Ithaca'da bir devlet lisesinde müzik öğretmenliği yapmıştı. Müziğe babamın ilgi duyduğu kadar heveslere sahip olan bir grup çocuğa evimizin garajında özel ders verdiği zamanları hatırlıyordum.

Sonra çalıştığı devlet lisesini bırakmıştı. Enstrüman satıp, bazı enstrümanlarla ilgili ders verdiği bir müzik dükkanı açıp kendi işini yapmaya başlamıştı. Böyle daha mutlu olduğunu biliyordum. Babam yaptığı işte ve en çok da söz konusu müzik olduğunda, özgür hissetmeliydi. Tıpkı özgür düşündüğü gibi.

Biz gelmeden önce hazırladığını anladığım filtre kahveyi son kez presledikten sonra ikimizin büyük kupalarına doldururken "Süt ister misin?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirecektim ki, masaya otururken avucumun içindeki rakamlarla, güneş ve kuşu fark ettim.

Çok tuhaf bir andı. Elimi kavrayan parmaklarından kendi tenime doğru akan cildinin sıcaklığını birkaç saniye önce olmuş gibi hissediyordum. Bedenimdeki izi tazeydi. Kulağıma fısıldarken saç tellerimin arasından usulca sızarak boynuma çarpan ılık nefeslerini hatırladığımda istemsizce tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Öylece... ondan etkilenmiş olabilir miydim?

Terrible Love || hemmingsWhere stories live. Discover now