BÖLÜM 1

3.8K 87 36
                                    

*SPOILER*

*SPOILER*

*SPOILER*

TRIS

Zaman mevhumumu çoktan yitirmiş olmalıyım. Ne kadardır koştuğumu bilmiyorum. Belki bir saattir belki sadece 10 dakikadır. Ama ne kadardır koştuğumla ilgilenecek durumda değilim. Şu an yapmam gereken tek şey beni kobay faresi gibi kullanmış olan ve hala daha kullanmak isteyen adamlardan kaçmak.

Arkamdan gelen ayak sesleri biranda azalıyor. Biraz önce iki kişi arkamdan koşarken şimdi ise sadece biri koşuyor. Çok geçmeden diğer adamın ayak seslerinin yerini tanıdık bir ses alıyor. Bu sesi en son duyduğumda cesurluk yerleşkesindeydim. Hemen sağa doğru kayıyorum ama artık çok geç. Bıçak baldırıma , sol dizimin hemen altına saplanıyor. Baldırımdan başlayan keskin acı bütün bacağıma yayılıyor ve biran için tökezliyorum. Ama koşmalıyım. Duramam. O yere tekrardan dönemem. Kararlıyım. Hiç olmadığım kadar.

Yere bastığımda sol bacağımdan tüm vücuduma yayılan keskin acıyı ve pantalonuma yayılan sıcaklığı umursamamaya çalışarak koşmaya devam ediyorum. Saflık savaşında zarar görmüş binaların arasında biraz daha koştuktan sonra sağ tarafta bir binanın kapısının açık olduğunu görüyorum. Bu benim kaçmak için belki de son şansım. Hemen kapıdan içeri giriyorum ve arkamdan kapıyı mümkün olduğunca hızlı ve sessiz bir şekilde kapatıyorum. Karşımda duran uzun ve dar basamaklı merdivenlerden yukarı çıkıyorum. İkinci kata geldiğimde kapısı hafif aralık bir daire görüyorum. Hiç düşünmeden paslanmış demir kapıdan içeri giriyorum. Nefes nefese kapıyı kapatıyorum ve sırtımı kapıya dayıyorum. Dizlerimi kırıp oturmak istiyorum ama hala baldırımda duran bıçak, buna izin vermiyor.

Derin bir nefes alıyorum ve çığlık atmamak için alt dudağımı ısırıyorum. Sağ elimi baçağın kabzasına götürüyorum ve hızlıca onu baldırımdan çıkarıyorum. Bütün bacağım uyuşuyor. Sanki her yerime milyonlarca iğne batırıyorlarmış gibi hissediyorum. Bundan nefret ediyorum. Bacaklarım , özellikle sol bacağım, çok şiddetli bir şekilde titremeye başlıyor. Durdurmaya çalışıyorum ama olmuyor. Bacaklarım beni daha fazla taşıyamaz. Yere çömeliyorum. Bacağımdan çıkardığım bıçağı yanıma koyuyorum. Bir silahımın olması beni rahatlatıyor. Artık savunmasız değilim.

Başımı da sırtım gibi kapıya yaslıyorum ve gözlerimi kapatıyorum. Gözlerimi kapatmamla birlikte aklıma merkez geliyor. Karanlık hücremdeyim, içerisi soğuk. Hiçbir zaman sıcak olmamıştı zaten. Kimse benimle konuşmuyor. Sadece gündüzleri hücremdeki küçük pencereden gelen güneş ışığı sayesinde neler olup bittiğini anlıyorum...

Biran için tekrardan orada olduğumu sanıyorum. Nefes alamıyorum. Sanki biri beni öldürmek istercesine boğazımı sıkıyor. Gözlerimi zorlukla açıyorum. Panik atak geçiriyor olmalıyım. Caleb ,hala fedakarlık yerleşkesindeyken bana böyle zamanlarda en iyi şeyin kendini rahatlatmak ve derin nefes almak olduğunu söylemişti. Nefes alamadığıma göre kendimi rahatlatmayı deniyorum.

Sakin ol! diyorum kendime. Oradan kaçtın işte. Artık orada değilsin ve bir daha oraya GİTMEYECEKSİN!

Kendimle konuştukça nefes alıp verişim düzelmeye başlıyor. Kalbim de biraz önceki gibi deli atmıyor artık. Sakinleşmeye başladığımda bacağımdaki yaranın yandığını ve yaradan akan kanın yerde küçük bir gölcük oluşturduğunu fark ediyorum. Kanamayı durdurmalıyım. Bacağımın ağrısı yüzünden inleyerek ayağı kalkarken yanımdaki bıçağı da almayı unutmuyorum.

Duvarlarına yağlı boya tabloları asılmış uzun karidoru geçiyorum. Koridorun sonunda kocaman oturma odası ve ona bağlı olan mutfağa gelmeden önce koridorun sağ ve sol duvarlarında buğulu camdan yapılmış birer tana kapalı kapı var. Bana yakın olanı ,sağ taraftakini , açıyorum.

GERİ DÖNÜŞ (uyumsuzfanfic)Where stories live. Discover now