🚢Giriş🚢

2.1K 124 36
                                    

İyi Okumalar...
🐳

Kyungsoo koltukta dimdik oturuyor, buz gibi olmuş elleriyle koltuğun kenarlarını tutuyordu. Karşısında oturan adamın sevecen yüzüne, ağarmış, kalın kaşlarına boş gözlerle bakıyordu. Pencereden görünen kara bulutların farkındaydı. Güneş bulutların ardında kaybolmuştu. Saatin tik taklarının da farkındaydı. Sonra birden bir düşten uyanırcasına kendini bunlardan sıyırdı.

"Doktor Whittaker," dedi fısıltıyla, "uzman hekimin ne düşündüğünü söylemediniz. Kendisi, kendi doktorumla konuşmamın daha iyi olacağını söyleyerek, gerçeği anlatmaktan kaçındı. Beş dakikadır buradayım, hala..." Saatine bir göz attı. "Öyle ya, tam beş dakika oldu. Randevum üçteydi."

Doktor dili damağı kurumuşçasına yutkundu.

"Bak oğlum," diye söze başladı. "Seni o kadar uzun zamandır tanıyorum ki..."

"Yirmi yıldır," dedi Kyungsoo. "Doğumumu siz yapmışsınız."

Doktor tekrar yutkundu. Bu kez sesi daha kararlıydı. "Bir beyin tümörü, Kyungsoo... Uzman hekim hiç umut olmadığını söylüyor." Başını hemen öbür yana çevirdi. Kyungsoo o sevecen mavi gözlerin yaşlarla dolduğundan emindi. "Hiç umut yok demek..." Kyungsoo’un sesi umutsuzlukla çevrilmişti. "Tabii, tahmin etmeliydim. Uzman hekimin yüzündeki ifadeden anlamam gerekirdi."

"Ameliyat etmek istedi, ama hiçbir yararı olmayacağını düşündü. Çaresizlikten deliye döndü adamcağız."
Kyungsoo, doktor Whittaker’ın yaşlı gözlerine bakarak, "Ne kadar yaşayacağım doktor?" diye sordu.

"Dört ay, belki biraz daha fazla." Kyungsoo’nun korku ve isyan dolu iri, badem gözleri masanın başında oturan doktora dikilmişti. Doktor Whittaker bunca yıldır hem doktoru hemde dostu olmuştu.

"Yani dört ay yaşayacağımdan emin, değil mi?"

Dört ay... Aralık ayında olduklarına göre, bir daha yaz ve sonbaharı göremeyecekti. Oysa sonbaharı ne çok severdi. Demek bu kıştan başka bir kış da olmayacaktı onun için. Bir daha ki doğum gününü de göremeyecekti.

"Evet Kyungsoo, emin."

Kyungsoo sesini çıkarmadı. Sarardığının farkındaydı. Heyecanlandığı zaman hep böyle olurdu. Arkadaşları böyle zamanlarda Yüzünün kireç gibi olduğunu söylerdi. En sonunda ellerini iki yana açıp, "Artık sonu belli olmuş bir insan dört ayda ne yapabilir ki? Keşke hemen şimdi ölsem" dedi. Bu yüreğinin derinliklerinden yükselen, içten bir çığlıktı. Bir ölüm mahkumunun, hücresinde dört ay daha yaşaması gibi bir şeydi bu.

"Evet... Ne yapılabilir ki?" diye mırıldandı doktor. "Sana ne diyeceğimi bende bilemiyorum."

Kyungsoo’nun dudakları titriyor, kalbi göğsünü delecek gibi atıyordu. Koltuğun kenarlarını bırakıp ellerini masanın üzerine koydu.

"Bana her zaman doğru şeyler öğütlerdiniz. Ne zaman başım sıkışsa hep size koştum."

Babası, Kyungsoo henüz bir yaşında bile değilken öldüğü için, onu hiç tanımamıştı. Annesiyse bir yıl kadar önce ölmüştü. Kısa ömürlü bir aileyiz diye düşünerek, baş ağrılarının ne zaman başladığını hatırlamaya çalıştı. Önceleri, baş ağrılarının, göz yorgunluğundan ileri geldiğini sanmıştı. Yalnız başına oturduğu için, vaktinin çoğunu okumakla geçiriyordu. Ama vücudunda bir uyuşuklukta hissetmeye başlamıştı. Sonunda doktora gitmişti. Sonra da uzman hekime. Hekim, "Gidip doktorunuzla görüşün; yarın bu saatlerde ben onunla konuşmuş olurum," demişti. "Doktorunuz sizi uzun zamandır tanıyor, sizinle onun konuşması daha uygun olur." Kyungsoo "Ciddi bir şey mi?..." diye sormuş, ancak bir cevap alamamıştı. Sonra kalkıp dışarı atmıştı kendini. Müthiş bir korkuya kapılmıştı.

Doktor Whittaker’ın öksürüğüyle düşüncelerinden sıyrıldı. Doktor rahatlamış görünüyordu. İyi bir çözüm bulmuştu anlaşılan. "Fayson gemisiyle bir dünya gezisi... Ocağın başında hareket ediyor.." dedi.

"O geziye mi katılmamı öneriyorsunuz?" Kyungsoo inanamıyormuşçasına gözlerini kırpıştırdı. "O kadar masrafı nasıl karşılarım? Bütün param iki yüz sterlin kadar bir şey!"

"Ev de var.." Bunu söylemek çok zor olmuştu. Doktor onun ne hissettiğini sezinlemeye çalışıyordu. "Ev mi? Yani evi mi satayım?" Doktor başını salladı. Evet, her şey bitmişti. Annesinden kalan evi satacaktı.

"Sandığından çok daha fazla para getirir," dedi doktor tatlılıkla. "Gezi için yeter de artar bile. Üstelik en lüks gemiyle gidebilirsin."

Kyungsoo kaşlarını çatmış düşünüyordu. Doktor ise, aynı tatlı sesle malını bırakacağı bir yakını da olmadığı için, böyle hareket etmesinde bir sakınca olmadığını anlatıyordu. Kyungsoo sonunda doktora hak verdi. Uzak bir kuzeninden başka akrabası yoktu. Doktorun dediğini yapmaması için bir neden kalmıyordu.

🐳

Selam twofriendgilller... 

Nasılsınız bakalım? 

İlk bölümümüz hayırlı uğurlu olsun. Sevmenizi diliyorum. 🙆

Yorum bırakmayı unutmayınız düşüncelerinizi merak ediyorum. 

Bir sonra ki bölüm de görüşmek üzere~👋💕

-SaRa

Denizin Melodisi Where stories live. Discover now