🚢18. Bölüm🚢

873 94 4
                                    

İyi Okumalar...
🐳

...O sırada uzaktan Kai görünmüştü. Onu görünce ikiside konuşmayı kesip gözlerini Kai’ye çevirmişlerdi...

Margie geldiğinden beri Kai’ye öyle dik bakmıştı ki, sonunda Kai dayanamadı. "Yüzümde bir şey mi var Margie? Tıraş olurken yüzümde sabun falan mı bırakmışım?"

"Aa, Kai, çok kırıcısın. Yalnızca bakıyordum."

"Niye peki?" diye bir kez daha sordu Kai sertçe.

"Aman sende... Aa, bak, Sehun geliyor! Günaydın Sehun, iyi uyudun mu şekerim?" 

"Çok iyi uyudum sevgili Margie, her zaman ki gibi.. Vicdanım temiz, falan filan..." Sehun sandalyesine oturup peçetesini açtı, dizlerine yerleştirdi. Sonra listeyi aldı. "Greyfurt, mısır gevreği, sucuklu yumurta, domatesli sosis, tereyağ, ekmek ve marmelat... bir de dut reçeli. Daha hiç tatmadım, yani bu gemide."

Margie hemen atıldı. "Bunların hepsini şimdi mi yiyeceksin? Bütün gün başka bir şey yemezsin herhalde!" 

"Fena mı? Adayı gezmek için daha çok vaktim olur. Antika arıyorum da."

"Dikkat et, bugünlerde her şey sahte!" Margie kesin bir dille uyardı.

Kai şimdiye kadar sadece başını sallamış ve Kyungsoo’yla göz göze gelmemeye çalışmıştı. "Önüne gelenden antika almak büyük risk bugünlerde. Sahtecilik öyle gelişti ki, zaman zaman uzmanlar bile yanılıyor," dedi. 

"Sen de antika toplar mısın?" Margie merakla sordu. 

"Bana koca bir koleksiyon miras kaldığı için şanslı sayılırım." Sakince cevapladı Kai. Sonra bıçağını alarak ekmeğine yağ sürmeye başladı. Oldukça az yiyordu. Kyungsoo, yemek ne olursa olsun Kai’nin az yediğini fark etti. Kahvaltıda iki küçük dilim kızarmış ekmekle tereyağ yiyor, bir fincan da kahve içiyordu. 
"Bazen çok iyi bir parça bulursam, koleksiyonuma eklemek için alırım. Ama koleksiyonculuk bir tutku değildir bende. Bazıları için öyledir..."

Margie Kyungsoo’yu konuşmaya katmak için gülümseyerek sordu. "Sen antika koleksiyonu yapıyor musun şekerim?"

"Birkaç küçük parçam var." Kyungsoo biraz düşündükten sonra söylemişti."Ama son zamanlar da vazgeçtim sayılır." 

"Peki, niye vazgeçtin?" Soran Sehun’du. Kyungsoo küçükte olsa pot kırdığını o zaman fark etti. 

"Ben... şey.. Her şey çok pahalılaştı son zamanlarda," dedi beceriksizce. "Onun için... artık ilgilenmiyorum."

O sırada Sehun’un kahvaltısı geldi ve antika konusu kapanıp bir daha da açılmadı. 

🐳

Kyungsoo, kahvaltıdan hemen sonra muhasebe bürosuna giderek, muhasebeciye Los Angeles’ da gemiden inmek istediğini söyledi. 

"Pek ani oldu," dedi muhasebeci. "Geminin uğradığı limanlardan birinde inmek isteyen yolcular genellikle yolculuğun başında haber verirler."

"Eğer sizin için bir sorun yaratıyorsam çok üzgünüm, ama yarın mutlaka inmek zorundayım." 

"Anlıyorum. Oldu o zaman, elimden geleni yapmaya çalışırım. Bavulunuz falan hazır olur herhalde?"

Artık her şey bitiyordu... Sona çok yaklaşmıştı. Odasına dönerek bavullarını hazırlamaya başladı. Bir yandan da yaptığı işin ne kadar gereksiz olduğunu bunlara nasıl olsa artık ihtiyacı olmayacağını düşünüyordu. Çeşit çeşit, güzel gömlekleri mesela... Hepsini toplayıp denize atmak istiyordu.  Yinede hepsini, tüm eşyalarını teker teker topladı. Yalnızca en sevdiği bordo gömleğini, bacaklarını saran siyah pantolonunu ve siyah ceketini dışarıda bıraktı. Çünkü o gece de bir balo vardı. 

Los Angeles’ta inince nereye gidecekti? Tek çözüm otele gitmekti tabii, ama parasının çıkışmamasından korkuyordu. Yaşadığı ülkeye dönmeye yetecek parası olup olmadığından bile emin değilken, bir de otel masrafını nasıl karşılayacaktı? 

Tüm bunları inince düşüneceğine dair kendine söz verdi. Eşyaları toplamak çok vakit alıyordu. Bir kısmını sonraya bırakarak kahve içmek için Mavi Salona gitti. 

Salonda Baekhyun’la karşılaştı. 
"Demek seni bıraktı? Sen de onun için beni bırakmıştın. Hak yerini buldu." 

Kyungsoo sarardıysa da soğukkanlılığı elden bırakmadı. Baekhyun’a cevap vermeyip yanından ayrıldı ve kendi masasına oturdu.

Kahvesi hemen geldi. Orada yalnız başına öylece oturup Kai’yi ve birlikte geçirdikleri güzel günleri düşünmeye başladı. Ona hediye ettiği kitap destekleri geldi aklına. Umarım saklar...ve zaman zaman baktığında.. ben gelirim aklına diye küçük bir dilekte bulundu. Yalnız olmak istemiyordu, yalnız ölmek... Unutulmak istemiyordu..

Bir süre sonra Kai ve Nicole içeriye girdi. Kyungsoo hemen kitabını açıp okumaya başladı. O kitabı yanında getirdiği için de içinden defalarca şükretti. Böyle durumlarda kitap ne kadar da yardımcı oluyordu insana!

Aslında okumuyor sadece sayfalara öylece bakıp duruyordu. Zaten okuyacak halde değildi. Los Angeles’da yalnız kalacağı için canı sıkılıyordu. Dr. Whittaker’a bir telgraf çekmesi, uçak bileti alması, sonrada hava limanına gitmesi gerekiyordu.
Eşyası da çok fazlaydı. Ne yapacaktı?

En iyisi eşyaları otelde bırakmaktı, tabii otele giderse..
Büyük ihtimalle bir otele gitmesi gerekecekti, çünkü ertesi güne uçak yoktu. Bir de bu akşam dostlarının, özellikle de Margie ile Denby’nin yüzlerine nasıl bakacağını düşündü.

Evet, bütün sorunlar zihnine üşüşmüştü. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de hiç tanımadığı insanların arasında hayata veda ederse diye korkuyordu. Gemide olsaydı çevresinde dostlarının olacağından emin olacaktı. Kai’nin yanı başında olup elini tuttuğunu düşündü... huzurlu bir ölüm olurdu. O olmazsa yanında Margie’nin bulunmasını isterdi, o kaçık kadını seviyordu. 

Ama belki de İngiltere’ye varabilirdi. Varması gerekirdi. İki hafta kadar daha vakti olması gerekiyordu, ya da daha fazla. Yine de hazırlıklı olması gerekiyordu. Çünkü uzman doktorun Dr. Whittaker’a söylediğine göre her şeyin ne zaman olup biteceğini net olarak kestirmek imkansızdı. 
Tanıdık bir sesle düşüncelerinden sıyrıldı. Margie karşısında durmuş, gülümsüyordu. 

"Ah, Margie! Seni gördüğüme çok sevindim."

"Öyle mi? Bir şey mi oldu?" Konuşurken aynı zamanda eliyle garsona işaret etmişti. 

"Bir şey yok. Biraz sıkılmıştım sadece."

"Denby saçını kestirmeye gitti. Bende gelip bir kahve içeyim dedim. Haa, sana söyleyeceklerim var! Şu tilt salonu olan adam. Dün akşam bin dolardan fazla para kazanmış kumarhanede. Ben de tesadüfen öğrendim.

Kyungsoo güldü. 

"Acaba Denby günün birinde benden sıkılır mı dersin?" Margie gülümseyerek sorsada bunun için gerçekten endişe duyduğu gözlerinden belli oluyordu. 

"Hiç sıkılır mı? Sen ona yaşama isteği veriyorsun."

Margie cevaptan memnun bir şekilde arkasına yaslandı. O sırada kahvesi gelmişti. Bir süre sessizce kahvelerini içerek oturdular...

🐳

😇😇😇

Denizin Melodisi Where stories live. Discover now