İkinci Bölüm: Piyanonun Parmaklarında Bıraktığı His.

278 35 14
                                    

Lucy ne yapacağını şaşırmıştı, hızla eline telefonu almış, kamerayı açmıştı. Kameradan bir şey belli olmuyordu, resimler çekiyor ve her seferinde resmin çıkmayışı ile üzerinden kaynar sular dökülüyordu. Yinede bu kaynar sulara karşı soğuk terler dökmeye başlamıştı. "Tanrım..." Diye yutkunmuştu, titreyen bacaklarına baktı. 

Yavaşça eğildi ve kırık portrenin parçalarını toplamaya başladı. Elleri o kadar titriyordu ki parçalar elin batmaya başlamıştı, camların hepsini topladıktan sonra ellerini üzerine sildi. Kanamaya başlamıştı. "Sakin ol Lucy, sakin ol." Yüreği deli gibi atıyordu. Derin bir nefes aldı ve kalp atışlarını düzenlemeye çalıştı. 

Köşeye doğru hafifçe yaslandı, telefonunu tekrar düzgünce açtı ve önüne ilk çıkan kişiyi aradı. Aradığı kişi Loke'du, açan olmamıştı. 

Tekrar ve tekrar, rehberdeki herkesi aradı. 

Kimse cevap vermiyordu, telefonun şarjı olduğundan daha hızlı bitiyor gibiydi. 

Koridorlar ona oldukça uzun görünüyordu, sesli bir şekilde yutkundu. Kendine gelmeye devam ederken ayağa kalktı ve telefonu çantasına attı. ilerlemesi gerekiyordu. 

Koridor mum ışığı ile aydınlatılmıştı ve kendine geldikçe o kadarda uzun durmadığını fark etti, hatta özellikle sanki onun girmesi için yapılmış bir kapı vardı. İçine doğmuştu. yinede korku filmlerden öğrendiği kadarıyla o kapıya yaklaşmayacaktı. Etrafını biraz daha süzdü, duvarların üzerinde tahtadan döşemeler vardı. Ev kesinlikle çok güzeldi. 

Lucy tekrardan tuvalete girdi, ışığı kapattı ve açtı. Sonrasında ise, işe yarayacağını pek sanmadığı bri hareketi denedi. Kapıyı açtı ve gözlerini kapatıp atladı. Burnunu ikinci kere vurduğu için bu sefer burnu da kanıyordu, acı ile sızlanarak kalktı. Aptal kafasına yanarken burnunu cebinden çıkardığı mendil ile tutmaya başladı. 

Koridorda ilerlemekten başka sansı yoktu. Burada ölmeyi beklemesi aslında onun için daha mantıklı gelmişti. Okulun tarihi aklına gelirken eski şatomsu ev doldurmuştu aklını. İlerlerken tahtalar gıcırdadığı için çok ses çıkarmamaya dikkat ederek yere yavaşça basmaya çalıştı. 

Koridorda ilerlerken bir kaç tane tablo daha görmüştü, hepsi sanki çok eskilerden soylu kişiler gibi duruyordu. Kıyafetleri oldukça değişikti, bu tahminine göre bu insanlar arasında neredeyse çok zaman olduğunu gösteriyordu. Anlaşılan her biri çok uzun yıllar yaşamıştı. Her tablo sadece bir insanın portresi değil, aynı zamanda farklı türde de resimler vardı. 

Bir kısmın boş olduğunu anlayınca oraya yöneldi, anlaşılan elindeki tablo oradan alınmıştı. Göz kararı ile baktığında boyutu uyuyordu. Birde toz tabakası burada iyice incelmişti. 

Yanda tutacağı olan mumu almaya denedi ama nafileydi, mum duvara sabitlenmişti. İleride bir kaç insan sesi duyunca yüreği tekrardan hızlanmıştı, bu beni aç diyen kapının içinden geliyordu. Eğildi ve kulağını kapıya dayadı. Sesi duyabiliyordu, tek gözünü kapının deliğine yasladı. 

Kapının içinde beyaz saçlı bir kadın vardı, hatırlıyordu onu bir yerden. "Lisanna." Demişti, okulda onu bir kaç kez görmüştü. Adamın tekiyle konuşuyordu. 

"Sadece bir şansımız var, kaçıp gidelim buralardan!" Adam Lisa'nın lafı ile oldukça gerilmiş görünüyordu. "Bizi arıyacaktır, nasıl bir varlık ile birliktesin sen?" Kıyafetlerini süzmeye devam etti, adamın arkası dönük olduğu için kim olduğu belli olmuyordu. Kabarık eteklerin bulunduğu yılları aklından geçirmeye devam etti Lucy, hangi yıl olabilirdi? Gerçi, düştüğü bu yıldan geri dönebilecek miydi?

Monster In The Mirror [Nalu]Where stories live. Discover now