Durgunluk. Sakinlik. Son zamanlarda hiç olmayan şeylerdi bunlar. Her güne endişeyle uyanan ve her günü hiçbir şey olmadan geçiren bazı auranlar için bu biraz tuhaftı. Oysa bir ay öncesinde büyük bir savaşa hazırlanmaya karar vermişlerdi. Her ülke ordusuna her an savaşa gireceklermiş gibi hazırlık talimatı vermişti. Büyük bir Galga savaşının kopmasını diken üstünde beklemişlerdi.
Uyuyamamışlardı. Gözlerini kapattıkları küçücük bir anda o galganın gelip her şeyi ele geçireceğinden korkmuşlardı. İşin en kötü yanı da bunca zamandır varlığına dair hiçbir belirti göstermemiş bu galganın, öylece vazgeçtiğine, çekip gittiğine belki de öldüğüne inanmaya başlamış olmalarıydı.
Bu endişeli bekleyiş sadece birtakım auranlar için değil, Rozan için de geçerliydi.
Son bütünleşme seansından beri Aeon Piramiti'ne yaklaşmamıştı. Gördüklerini hazmedememişti. Her zaman bulanık olan çocukluğundan parçalar görmek onu durgunlaştırmıştı. Her an bir kırmızıya dönmenin korkusu bir yanda, bir zamanlar annesinin onu öldürmek istemesi diğer yandaydı.
O olay olduğunda da kırmızıydı. Annesinin istediği gibiydi. Belki de değildi. Değildi ki annesi onu ortadan kaldırmak istemişti. Ona yetersiz olduğunu söylemişti. Ölüme parlayan enerjisini öylece üzerine atmıştı. Araya giren Emorus olmasa belki bu kadar tetiklenmezdi her şey. Onu korumaya çalışırken ölüm bedenini eline geçirmezdi. Bir anlığına da olsa ölmeseydi Emorus enerji patlaması yaşamazdı. Kontrolsüz bir güce sahip olmazdı.
Şimdi olsa yine aynı şeyi yapardı biliyordu. Kader bu olmalıydı. Annesinin ölüm saçan enerjisinin Emorus'a değme düşüncesi mi önce gelmişti yoksa her ne olursa olsun onu koruması gerektiği düşüncesi mi? Bilmiyordu.
Bir ay boyunca her gün annesiyle karşı karşıya gelmişti. Her gün ona sormak için fırsatı olmuştu. Fakat dudaklarını bile kıpırdatamamıştı. Nasıl sorabilirdi ki annesine "Beni neden öldürmek istedin?" diye...
"Neyin var?"diye soran sesle irkildi. Balkondaydı. Gecenin karanlığında Taşkent'i izlemek onu her zaman rahatlatırdı. Düşüncelerini berraklaştırırdı. Kum rengine geri dönen Aeon Piramiti'ni izlemek ona cesaret verirdi. Fakat o gece yalnız değildi. Başını geriye çevirdiğinde babasını gördü. Balkona çıkmıştı. Kırlaşan saçına ve sakalına eşlik eden gözleri Lunar Sante'yi içine hapsetmişçesine griye parlıyordu.
"Hiçbir şeyim yok."dedi sakince. Babası ona yaklaştı. Yanındaki diğer sandalyeye oturdu. Bilgece gülümsedi. "Tamam bir şeylerim var. Ama bunu seninle konuşmak istemiyorum."diye itiraf etti Rozan.
"Neden?"diye sordu Mithra Galasmus. "Kızım bana güvenmiyor mu?" Rozan derin bir nefes aldı. Bir süre içinde tuttu. Yanaklarını gerercesine nefesi dudaklarından geri verdi.
"Tam olarak öyle değil."
"Tam olarak nasıl?"
"Neden direkt zihnime girip bakmıyorsun ki? Benden daha güçlüsün. Daha iyisin. Her şeyi tekrar anlatmak benim için o kadar zor ki..." Başını oturduğu sandalyenin gerisine yasladı. Gökyüzündeki yıldızlara baktı. Plaro 1'in kardeş uydusu Plaro 2'nin küçük bir cisim gibi hareketini izledi. Plaro 1'in bu yılki rengi beyazın aksine Plaro 2 her zaman mor görünürdü. Birkaç ay içinde Plaro 2 tutulması da gerçekleşecekti. Plaro 1'de birbiriyle kesişen şanslı galgenleri ömürlük bağlayacak olan tutulma...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Emorian'ın Diğer Halefi
FantasyGalga Serüvenleri 1 - Emorian'ın Diğer Halefi -FantasyTR "Doğaüstü Geçidi" listesine eklenmiştir.- Yeni çaylakların belirleneceği Taze Kanlar Festivali'nde Plaro'nun parlayabileceği yedi adet renk varken hiç olmayacak bir rengi seçmesi kesinlikle be...