Two

9.3K 900 738
                                    

BTS-House of Cards dinleyerek başlamayanı içeri almıyorlarmış...




••••

Jimin Jungkook'la olan görüşmesinden sonra yenilenen enerjisiyle düğünle ilgili işleri başarıyla hallediyordu.

Anlaşma için kararlaştırılan zamana kıyasla birlikte önemli ölçüde zaman harcamışlardı, birkaç içecekle konuşmaya başladıklarında düğün çoğunlukla unutuluyordu.

Kendilerinden bahsetmişlerdi, nerede okuduklarından ve geçmişte çalıştıkları berbat işlerden, Jimin'in Minhee'nin babasının şirketindeki son işinden. Ve spor, sırf Jungkook Jimin'in dikkat bile etmediği televizyonda bangır bangır söylenen skorlardan bahsettiği için. Jimin çoğu sporun meraklısı olmadığını kabullenmek zorunda kalmıştı.

"Lisede bir yıl basketbol oynadım." dedi Jungkook'a, bardağının dudak kısmına doğru. "Koç bir kabus olduğu için bıraktım. Asla geri dönmedim. Ya sen? Ne oynadın?"

Jimin listenin yarısından sonra takip etmeyi bıraktı. Jungkook yarışçı bir ruha sahipti, bu oldukça açıktı. Erkeklerin bildiği her spora katılmış gibi görünüyordu ama güreş favorisiydi.

Akşamın geri kalanında kötü şakalar ve daha kötü söz oyunları birbirini kovaladı. Jimin televizyonda saatin belirtildiğini duyup panikleyene kadar eve gitmesi gerektiğini neredeyse unutmuştu, aceleyle giderken yüzlerce teşekkürü Jungkook'a fırlatmıştı. Öncesinde numarasını aldığı için mutluydu, böylelikle aceleyle gittiği için ona özür mesajı atabilecekti.

Jimin Minhee'yle olan yemeğine, gecenin yarısı kendisiyle konuşmayı reddettiği yemek, on beş dakika geç kalmıştı. Minhee sonunda gelmişti, buna memnundu çünkü Minhee hırçın modunda olsaydı Jimin bugün Jungkook'la olan görüşmesiyle baş edebileceğinden emin değildi.

Minhee tatlı, oldukça kibar, hem iç hem de dış olarak güzel birisiydi. Ama üzüldüğünde korkutucu oluyordu Jungkook'un konusunu açıp buna bulaştırmak istemiyordu.

"Burası muhteşem." dedi Jeon kardeşlerin ofisine adım atınca. Pastel dekorasyonlara ve vitrindeki ekstrem gelinliklere hayranlıkla bakıyordu ama Jimin hepsini daha önce görmüştü.

Gözleri Jungkook'u aradı, gülümsediğinde gözleri hilal olmuştu. Jungkook el salladı, nişanlı çifte yürümeden önce tabletini bir kenara koydu. "Yeniden selam." dedi ve Minhee şaşkınlıkla ona döndü. "Sen gelin olmalısın."

"Benim." dedi Minhee kendini tanıtırken, elini uzatmıştı. Aniden ofisin gerisinde beliren kadın figürüyle Jimin'in dikkati dağıldı, hızla telefonda konuşuyordu.

Tıpkı Jungkook gibi görünüyordu, ama saçları uzun, siyahtı ve dudakları Jungkook'un küçük pembe dudaklarından biraz daha dolgundu. Bu Jeon Junghwa olmalıydı, görüşmesini gülümsemeyle bitirirken enerjiyle doluydu. Uzun adımlarla onlara yürümeden önce saçlarını omuzlarının arkasına atmıştı, dar mavi elbisesi vücudunun kıvrımlarını sarıyordu.

Junghwa kesinlikle dikkat çekiciydi ama Jimin'in tek dikkat edebildiği yanına gelip dikilen ve kız kardeşine gülümseyen Jungkook'tu.

"Merhaba!" diye heyecanla cıvıldadı Jimin'in, ardından Minhee'nin elini sıkarken, gözleri büyümüştü. "Sizinle telefon yerine sonunda yüz yüze görüştüğüm için çok mutluyum. Umarım ben yokken kardeşim sizinle güzelce ilgilenmiştir."

"Evet, kesinlikle. Gerçekten çok yardımcı oldu." dedi Jimin, ardından nişanlısına baktı. Minhee'nin şaşkın bir şekilde gözlerini ona dikmiş olduğunu görünce tıkandı. İlk görüşmede Junghwa değil de Jungkook'la olduğunu ona söylemeyi unutmuştu.

Flightless • JikookWhere stories live. Discover now