Five

7.5K 818 866
                                    

Selena Gomez-The Heart Wants What It Wants

Not: Hikayeyi çevirmeme, hikayeye tutkun olmama neden olan o sahneyi barındırır.






Ağustos, 2018

Konuşmalar Minhee'nin evini dolduruyor, en yakın üç arkadaşı Taehyung, Hoseok ve Yeseul'dan kısık kahkahalar geliyordu. Minhee saat işledikçe yaklaşan düğün günlerini kutlama yemeğine gelmeleri için onlara ısrar etmişti.

Şimdi sadece birkaç ay kalmıştı. Jimin'in Jeon Jungkook isimli şeytan tüyünden kurtulmasına birkaç ay kalmıştı.

Az kalsın öpüşüyor olmalarından bu yana, Jimin diğer adamla olan herhangi bir kasıtlı ve kazara yalnız kalma anından uzak durmada iyi iş çıkarıyordu. Jungkook'la kahve içmeye gitmekten ya da "iş yemek"lerinden yorgun düşüyordu, gitmemek için hep bir bahane buluyordu ve ne zaman Minhee'yle ikisi akşamlarını Jeon kardeşlerle geçirse Jimin iradesi dışında Jungkook'a bir saniye bile vermiyordu.

Kendisine güvendiğini söyleyebilmeyi, minik, güzel, tapılası, harika nişanlısını düşündüğü her sefer ona olan aşkının her şeyden üstün olduğunu ve Jungkook'a karşı en ufak bir sevgi kıvılcımını bile darmaduman etmesini dilerdi.

Acı gerçek bunun doğru olmamasıydı. İşin doğrusu, şu günlerde kendi nişanlısına baktığından çok odanın bir ucundaki Jungkook'a uzunca bakarken buluyordu kendini. Bunun sebebinin son zamanlardaki küçük kavgaları olduğunu söylüyordu kendine, kapıdaki düğünün ve çalışma hayatının stresi olduğunu. Bu sadece Jungkook'u daha çekici yapıyordu ama Jimin gayet iyi biliyordu. Komşunun bahçesi daima daha yeşildi.*

Birkaç ağız kavgası yüzünden Minhee'den vazgeçip Jungkook'un kollarına koşmak... Bunu yapacak kadar  acınası mıydı?

"Bunu hatırlıyor musun, Jimin?"

Bir el koluna vurdu ve herkesin ona baktığını gördü, Taehyung sırıtıyordu.

"Ah, evet." dedi arkadaşına, ne konuştukları hakkında hiçbir fikri olmamasına rağmen. En iyi sahte gülümsemesini takındı, bunun dinlemede olduğunu inandırdığını umuyordu.

Masanın karşısında bastırılmış ilgiyle onu izleyen, ortamı bozmamak istediği çok açık olan ama aynı zamanda derdinin ne olduğunu öğrenmek için de deliren Minhee dışında herkes bunu yutmuş gibi görünüyordu. Jimin ona sadece yarım bir gülümseme verdi ve diğerleri muhabbete dönerken bardağını dudaklarına götürdü.

Gecenin sonlarına doğru, Jimin mutfağa gitmişti, bulaşıkları yıkarken boş şarap bardağı tezgahta duruyordu. Kimse onun yokluğunu fark etmiş gibi değildi, ki bu sorun değildi. Tam olarak bunu istiyordu.

Aklı üniversite anılarını yeniden yaşamak ya da işi düşünmek için fazlasıyla doluydu. Endişeliydi. Düğün yüzünden gergindi, Minhee'yle olan kavgaları yüzünden, hiç yaşamadığı bir kadınla evlenmek üzere olduğu gerçeği yüzünden gergindi. Tüm bir gün boyunca aynı eve tıkılı kaldıklarında iyi olup olmayacaklarını nasıl bilebilirdi?

Ya... cinsel olarak uyumlu değillerse? Ya Minhee hayal kırıklığına uğrarsa? Ya kendisi? Hiçbir cevap olmadan evleniyor olmaları delilikti. Sanki imzalı kağıtlarla birleşene dek ilişkilerinin gerçek romantizmini başlatmayan iki arkadaşmış gibiydiler. Romantizm bu ana kadar gelişen bir şey değil miydi? Birbirlerine yemin etmeden önce geçmiş ve gelecek, iç ve dış, mümkün olan her açıdan tanıyor olmaları gerekmez miydi birbirlerini?

Jimin boş verdi, kendine yapacak bir şey olsun diye bulaşıkları dinç bir şekilde ovuyordu. Bu sonradan caymaktı sadece. Herkes düğününden önce bunu yaşardı. Normaldi. Bu endişeler gerçekçi bile değildi. Mantıklı düşünmüyordu.

Flightless • JikookWhere stories live. Discover now