bölüm 10

593 30 0
                                    

•••

"Naçizane evime hoşgeldin." Hayali papyonunu düzeltirken beni karşıladı Michael. Kıkırdadım ve içeriye doğru onu takip ettim. Evi hoş bir yerdi. Tabi ilk geldiğimde etrafa pek de bakmamıştım ki bu... Dört ay önceydi. Her şeyin yaşandığı gece.

Şaşırtıcı bir şekilde kocamandı; salon oldukça dağınıktı ama sahibini bildiğimden çok da takılmadım. Böyle olacağı belliydi. İkimiz de sessizce kanepeye oturduk. Birkaç dakika birbirimize tek kelime etmeden öylece oturduk.

Bununla sorunumun yoktu; fakat bir süre sonra onu arayanın ben olduğumu fark ettim ve bir sohbet başlatmam gerektiğini düşündüm.

"Günün güzel geçti mi?" Ona dönerek sordum. Oysa sadece sırıttı.

"Odadaki gergin ve ağır bir hava var ve sen hala küçük bir sohbet yaratmaya mı çalışıyorsun? İnanılmazsın, Lee."

Kafamı salladım. Şaka mı yaptığını yoksa kavga çıkarmaya çalıştığını çözememiştim. Çünkü cidden hiç havamda değildim.

"Buraya geldim çünkü birini görmeye ihtiyacım vardı." dedim ayaklarıma bakarak. Yalnız olduğumu çığlık atmak istiyordum ama maalesef, bunu çaresiz görünmeden insanca yapmanın bir yolu yoktu. Hislerimi geri yuttum ve cevabını bekledim.

Kaşını kaldırıp bana baktı. "Ve aklına ben mi geldim?"

"Aklıma ilk Emma geldi."

"Emma kim?"

Sürekli aklımın bir köşesinde dursa da Emma hakkındaki kötü düşüncelerimi bir kenara atmaya çalıştım ve kendimi dikleştirip bacak bacak üstüne attım. "Benim en yakın arkadaşım, küçüklüğümüzden beri. Onunla lisede tanıştık ve hep yanımda oldu... Ama daha çok ben onun yanında oldum. Mağduru oynamaya çalışmıyorum çünkü onun dürüstlüğünü ve iyiliğini takdir ediyorum; ama sanki hamile olduğumu bildiğinden beri biraz farklı davranıyor gibi."

Kollarını önünde çapraz yaptı ve bana baktı. "Artık seni kabul etmediğini mi düşünüyorsun?"

"Bilmem." Kafamı salladım, onun arkasından konuşmak yanlış hissettiriyordu. "Sadece yalnız kalmak istemiyorum, onun yavaş ama bir o kadar da kendinden emin bir şekilde uzaklaşması kırıcı. Yanımda birine ihtiyacım var, bu halde yeterince yalnız hissediyorum."

"Böyle düşünmemelisin." Biraz daha yakınıma geldi. "Bak, onun nasıl hissettiğini düşün. Şaşkına dönmüştür."

"Hamile olan o değil."

Bu onu susturmak için yeterliydi. Başka bir şey söylemedi; ben de orada, boğazımdaki düğümle oturdum. Ama gitmek istemiyordum, bu bir şeyden vazgeçtiğim anlamına gelirdi. Çaba harcayacağımıza söz vermiştik.

Michael bir film buldu, ne olduğunu bilmiyordum. İzlemeyi kabul ettim; biraz onun tarafından reddetilmiş gibi hissediyordum. Konuşmuyordu ve benimle aynı tepkiyi vermediğini biliyordum ama benimle konuşmasını istedim, bir şey demesini.

İlgi meraklısı değildir; doğrusu bu adamı o kadar da umursamıyordum. Ama birlikte bir bebek bekliyorduk, o yüzden bilmek istedim.

"Lütfen, bana biraz kendinden bahset." Hiç yoktan sordum.

Bana baktı, siyaha yakın saçları hareket ediyordu. Karanlıkta bile yeşil gözlerinden kaçamıyordunuz. Konuşmak için ağzını açtı ama hemen kapadı. Sonra tekrar açtı. İlgisiz görünüyordu. "Adım Michael Clifford, 21 yaşındayım ve gitar çalıyorum."

"Bu röportaj sırasında dergilere söylediğin şey mi?" Şüpheyle ona baktım. "Ben bir muhabir değilim, Michael. İlerde doğacak olan çocuğunun annesiyim, o yüzden biraz uğraş göster. Ne yapmaya çalıştığımı anladığını düşünmüyorum."

"Ne yapmaya çalışıyorsun ki?"

"Seni tanımaya! Ki artık bir yabancı olmayasın!" Kollarımı havada savurdum. "Seni tanımak istiyorum, insanları hayatına almak bu kadar zor mu? Ama bil bakalım ne, bir seçeneğin yok. Burda olduğumu anlaman gerek. Eğer gitmemi istiyorsan söyle, çünkü giderim. Fakat bebek hakkında hiçbir şey bilmezsin ve bu senin için çok ödlekçe olur, benim için de öyle. Lütfen. Sadece yanımda birine ihtiyacım var."

"Biz çok farklıyız." Kafasını salladı.

Çığlık atmak istedim ancak sesim çatlıyordu. "Yani gerçekten de umrunda değil. Beni uzaklaştırmaya devam ediyorsun. Ne istiyorsun? Neden tartışmadan birkaç dakika bile duramıyoruz?"

Bir kez daha, hiçbir şey söylemedi. Ve ben farkına vardım. Kızların ayaklarına kapanmasına çok alışmıştı ve ben onun için bir hiçtim. Bebek olsun ya da olmasın. Süreç boyunca nazik ve anlayışlı olacağına dair umudum olduğuna inanamıyorum.

Onun sorunu neydi? Ona ne oldu da hiçbir şey hissetmemeyi tercih etti ve kendini tamamen kapattı?

Niçin bir gün birinin onu geri çekeceğini umarak insanları itiyor?

Kanepenin öbür ucuna oturup bacaklarımı kendime çektim; fakat göbeğim bu pozisyona çok da müsade etmiyordu. Kalkıp kapıyı çarparak çıkmak ve bir daha geri gelmemek için gerekli cesareti toplayacağımı umarak birkaç dakika oturdum. Ama bu işte tek başıma olamazdım.

Benim için çok fazlaydı.

Bir saniye sonra omzumda bir el hissettim. Onu takmadım. Fakat beni kendine çektiğinde kendimi bıraktım ve onun kollarında bittim. Çok fena ağlamak istiyordum; ama ona göstermeyerek güçlü kalmaya çalıştım. Ama bunu atmam gerekiyordu; son birkaç haftanın, hatta ayın stresini atmalıydım. Bir damla gözyaşının düştüğünü hissettim ve onun kolunda silindiği için kendimden nefret ettim.

"Özür dilerim." Sırtımda daireler çizerken fısıldadı. "Söylediklerimin yarısını düşünmeden söylüyorum. Üzgünüm."

"Yalnız olmak istemiyorum." Tekrarladım.

"Değilsin, ben buradayım." Sesindeki duyguyu duyabiliyordum; ama duymamış gibi yaptım. "Seni kendimden ittiğim için üzgünüm."

"Önemli değil." Yalan söyledim.

"Ağladığını görüyorum." Yukarıdan yüzüme baktı ve alnımı öptü. "Çabalıyorum, Lee, ama bu benim için de zor. Yanımda sürekli onun güvenliğini sağlamamı isteyen, onu rahatlatmamı isteyen bir kız olmasına alışık değilim. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ve ilk bebeğin gerçekten sevdiğin birinden olmadığı için de üzgünüm."

"Ben de üzgünüm." Kendimi tutmaya çalıştım. "Birbirimizi sevmemizi istemiyorum, sadece birbirimizin yanında olalım yeter. Birbirimizi uzaklaştırmak işe yaramayacaktır, Michael."

Başını salladığını hissedebiliyordum. Beni henüz bırakmamıştı. "Biliyorum."

Birkaç dakika daha böyle kaldık, yavaşça nefes alıp sakinleşmeye çalışarak. Kalp atışını hissedebiliyordum. İlginç bir şekilde, geniş kollarının arasında güvende hissediyordum ve yine tuhaftır ki kendimi iyi de hissediyordum. Onun arkadaşım olmasını, yattığım bir yabancıdan daha fazla olmasını çok istiyordum. Lanet olsun, bunu hak ediyordum.

Yaşadığım onca şeyden sonra.

•••

çok geç • m.c {Türkçe Çeviri}Where stories live. Discover now