İkinci Bölüm

5.7K 295 32
                                    

Her şeyin başı inanmaktır.

-Uğur Soyhan

Yeni bölümle sizlerle beraberim. Öncelikle şunu geçen bölümde belirtmeyi unutmuşum. İki kitap arasında 13 yıllık bir zaman farkı var ve ben bu kitabı yıl 2030 yılını hesaba katarak yazmıyorum. Onu belirtmek istedim 🌸

Bu bölümü tüm kitap boyunca beni hep destekleyen kuzenime hediye ediyorum safiyeidemdemir  ❤️🌺

Düşüncelerinizi, yorumlarınızı eksik etmeyin🍂

Keyifle okumanız dileğiyle 🤞🏻🌺

Güzel duygular arayarak gelmemiştim elbette buraya. Hayatımı karartan diyemem ama çocukluğumu annemin kanlı yüzüne bürüyen adamla yüzleşmek istiyordum. Belki ben iyiyim demeye çalışıyordum. Onu en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum. Belki hastaneye gelmiştir diye düşünüyorum ama o zamanlar benim babam vardı zaten.

"Bir şey almadın mı?" dediğinde babama döndüm.

"Ne?" diye bir an afallasamda toparlamaya çalıştım. "Kalmamış yani bitmiş." dediğimde ses çıkarmdan koluna girmem için uzattığımin ondan destek almaya devam ettim.

Marketin önünden öyle ilerlerken kafamı geriye çevirip camlardaki reklamların izin verdiği kadar baktım içeriye. Köşede kasaların arkasında onu bize bakarken gördüm. Ne hissettiğini bilmek isterdim. Acaba halen nefret ediyor muydu benden ? Bu kadar zamana rağmen eder miydi? Beş yaşındaki çocuktan nefret eden adamdan bahsediyordum. Elbette edebilirdi.

"Sorun ne?" diyen babamla kendime geldim. Ona dönüp baktığımda devame etti. "Rahatsızlığından dolayı mı mutsuzsun bebeğim? Şayet öyleyse seninle savaşlarımızı hatırlamıyorsundur." dediğinde gülümsedim. Kanseri zamanında atlatmış biri olarak unutmadığım acılarda babamın adını sayıklayarak sakinleşirdim. Elimi tutardı, saçımı okşardı. Annemin dediğine göre ilk defa orada baba demişim. Annem "Yürekleri dağladın." diyerek anlatırdı o anı.

"Bana bir masal anlat baba..." diyerek kafamı omuzuna yasladım. "İçinde denizle balıklar, yağmurla kar olsun, güneşle ay." devamında eşlik etmeye başladı bana. "Anlatırken tut elimi, uykuya dalıp gitsem bile, bırakıp gitme sakın beni." Bu şarkıyı her söylediğimde içine babama olan tüm sevgimi doldururdum. O da bunu bilirdi. Korktuğumda bana bunu söylerdi, beraber yatağa yatar ve bu şarkıyı söylerdik. Bu şarkıda Eslem Halamdan hediyeydi bize. Annemle babamın düğününde çaldıktan sonra beynime kazınmıştı. Ondan sonra babam ve benim şarkım olarak 13 yıl süregelmişti.

Eve geldiğimizde annemi pencereden dışarı bakarken bulduk. Şaşırmamıştım elbette, korkardı annem. Bizi görünce pencereden çekildi ve çok sürmeden kapı açıldı. "Nerede kaldınız? Yoruldunuz mu? Geçin salona su getireyim size." diyerek ardı ardına sıraladı annem cümleleri.

"Sakin ol canım, biraz yürüdük sadece." diyerek gülümsedi babam annem. Eve girdiğimizde kapı kapır kapanmaz anneme döndüm.

"Özür dilerim." dediğim anda annem bunu bekliypr gibi beni kendine çekip sıkıca sardı.

"Güzel kızım benim, sen iyi ol sadece. Başka hiç bir şeyin önemi yok." dediğinde kafamı annemin omzuna yaslayıp bekledim.

"Hadi duygusallığa gerek." diye araya girdi babam. Babam gerçekten duygusal bir adamdı. Belki de bize karşı öyleydi. Annem onu bir benim için, birde annesi için ağlarken gördüğünü söyledi. Şunu bilmiyordu ama babam annem Ömer'in doğumuna girerken nasıl bir heyecan korku içinde olduğunu, Ömer'i gördüğünde akan göz yaşlarını bilmiyordu. Güçlü, kudretli olduğu kadar yufka yürekli bir babam vardı.

Hayat'ın YangınıWhere stories live. Discover now