ᴘʀɪɴᴄᴇss ᴄᴀᴋᴇ

2.1K 303 156
                                    

Bir dilek tutmak istiyorum mutsuzluğunu dağılacak,
Bir dilek tutmak istiyorum ikimizi görünmez iplerle bağlayacak.

Büyük ihtimalle dejavu hissi bu, ya da her sene tekrar eden bir döngü.
İçinden kurtulamadığım çetin bir döngü.
Her sene pastamın mumlarını üflerken gelen o his.
Sanki tekrar tekrar sarılmış, geçen seneki masanın ve aynı çilekli pastanın önünde dönüp duran eski bir kaset.

Değişen tek şey elbisemin rengi birde yanımda olan arkadaşlarım.
Aslında bu sene biraz daha değişiklik yapmıştım.
Sözde doğum günü partim oldukça kalabalıktı. Bu sene Felix'de buradaydı.

Bir gerçek vardı ki artık doğum günleriyle ilgili bir nokta bile duymak istemiyordum.
Önce Soojin sonra Hoseok'un doğum günleri beni manevi anlamda zorlamıştı.
Çok ama çok zorlamıştı.

Aklıma geçen gün bahçede maruz kaldığım azarlanma düştüğünde tekrar ağzıma bir kuruluk yerleşti.
Acı verici bir kuruluk. Sanki çok su içsemde gitmeyecekmiş gibiydi.

Şu an bile kendi doğduğum güne bile sevinemiyordum. Aksine neden diye bağırasım geliyordu.
Neden üçümüzde az bir aralıkla doğmak zorundaydık. Sanki kader bizi doğdumuzda bile birbirimize bağlamıştı.

Bu bir şeytan üçgeni miydi? Yoksa sadece bahtsız bir kader mi?
Tükendiğim bir zamandaydım.
Düşünmekten, çabalamaktan, tedirgin bir korkak olmaktan,yanlışlarımı tartıya koyup durmaktan yorulduğum bir zamanda.

Annem beni zorla yatağımdan kaldırıp bu gece hayata döndürmeye çalışmıştı.
Çünkü birkaç günden beri bitkisel hayata girmiş okula gitmiyor sadece uyuyordum.

Okula gitmememin başlıca sebebi tabii ki de Hoseok değildi. Hemde hiç değildi.

Ben Hoseok defterini kapatmış hatta tek kapamakla kalmamış direk uçurumdan aşağı atmıştım.
Bu sebeple artık kısa süren gece konuşmalarımızda son bulmuştu.

Haketmediğim bir davranışa maruz kalmıştım.
Ben üzerine cam parçaları atılacak hiçbir şey yapmamıştım. Ama Hoseok tereddüt etmeden onları üzerime fırlatmıştı.
Ve ben onları çıkarmakta zorlanıyordum.

Belki söyledikleri ağır değildi ama ben yaralanmıştım boğazımdaki bir cam parçası yutkundukça canımı yakıyordu.
Niye bu kadar etkilendiğimi de bilmiyordum. Hoseok buna değecek biri değildi.
Aslında en çokta kendime kızıyordum yaptığım her şeye. Aldığım arabaya, yanına koyduğum aptal masal kitaplarına.

Teklifini kabul ettiğime.

Böyle boş işlerle uğraşıp onun kuklası olmamalıydım.

Ben anlaşmayı bozduğuma göre muhakkak oda bozacaktı. Ve beni, onun defterini fırlattığım çukura yollayacaktı.

Okula gitmememin sebeplerinden biriside buydu aslında eğer aramızdaki anlaşma sona erdiyse Hoseok'un önünde bir engel olmazdı.
İçimde her şeyle yüzleşmenin o hain korkusu vardı.

"Artık üfleyecek misin biraz daha beklersek yaşlanacağız."

Annem gülerek Changgu'nun omzuna dokundu.

Mimi ellerini önüne bağlamış heyecanla gülümsüyor, Arin ise fotoğraf makinasını yüzüme tutuyordu.

Babam annemin yanına gelip belinden tuttu. Daha sonra bana bakıp gülümsediler. Başarılı, ahlaklı her zaman en iyisini yapmaya çalışan geleceği parlak kızlarına sevgiyle bakıyorlardı.

Good Night Hoseok | Hoseok Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin