Bölüm 3: Murat

22 1 0
                                    

Hikayemin başladığı o sıcak temmuz ayını hala sevmiyor oluşum bence bir tesadüften daha fazlası. İnsanların yaz aylarında dünyanın dengesini bozmak istercesine güneye toplu göçüne oldum olası sinir oluyorum. Yaz; pizza, netflix ve kitaplardan ibaret olmalı. Eh tamam hafta sonları da deniz, havuz. İnsan bu sıcakta nasıl olur da her gün sokağa çıkar ki? Peki ben neden durduk yere temmuza saydırmaya başladım. Ocak ayının ortasındayken. Sahi aylardan Ocak oldu Murat. Ben hayatımı doksanlarda üzeri susamlı kekimi yerken televizyonda oynayan pembe dizilerle geçirdim. Senle benden ucuz bir aşk hikayesinden daha fazlası olmamalıydı. Şimdi o kadar ağır ve pahalı ki çektiğim acı. Sezon draması gibiyim mutfakta oturmuş üzeri böğürtlenli pastayı elimle ağzıma sokuşturmaya çalışırken.
Nasıl oluyordu bu filmler?Kız ve oğlan ayrılır. Kız ağlar, oğlan oynar. Sonra ne oluyordu? Hiç bilmiyorum, gelip anlatsana. Murat! Sesini özledim. Ben sanırım kızın yiyip yiyip patladığı bölüme geçtim. Of yerken bile karnım kazınıyor.
Kapının kilidi açılıyor bir iki üç...
"Loyaaaaa" Annemin sesinin tınısı bugünler de boğazı sıkılan bir kara tavuk gibi geliyor bana. Mutfağa doğru yöneliyor evet.. Bir iki üç...
"Yine mi buzdolabının önündesin?" Evet devam et dinliyorum anneciğim. Bir iki üç...
"Ne istiyorsun bedeninden? Gerçekten Loya, inanamıyorum sana damacanalara benzemişsin, mavi gözlerinde damacana mavisi gibi bakıyor artık." Hmm, bir tur daha devam eder evet annecim. Bir iki üç. Aaa sadece yüzüme bakıyorsun. Kesinlikle şaşkınım şu an. "Loya bu son. Bir daha mutfakta seni pastaların üzerinde yuvarlanırsan görmeyeceğim." Oh, aksi bir durum var sandım. Sadece yüzüne bakmakla yetindiğimde, kendi kendine konuşup gittiğin anlarda çok seviyorum seni kadın. Saçların, mutlu evliliğin. Evet ikinci kocan ama sonuçta orta yaşlarının sonlarına doğru hala çok mutlu ve güzelsin. Bir kaç yıla kadar senden daha yaşlı duracağımdan korkuyorum. İç sesim dışarıya duyulmuş olsaydı, yaşlı betimlemesi için bir hafta oda hapsi alırdım biliyorum. Babamla ayrıldığın ilk zamanlar ne yaptığını sormak istiyorum anneme. Tatlı krizleri yok muydu? Saatlerce, hatta günlerce Netflix de romantik-komedi, dram filmleri izleyerek yere saçılmış ucuz kağıt havlu çöpleri de mi yoktu? Peki burnunu uzun kazaklarının bileğinede mi sürmedin? Senin kadar güçlü bir kadın olmayı çok isterdim. Ben böyle düşünüp ardından bakarken geriye dönüp bal rengi gözlerini suratıma dikip, ufacık gülümsemenin neler getirebileceğini bu sefer tahmin edemedim. Hangimiz değişiyoruz anne? Sen mi ben mi?
"Loya, okuldan aradılar artık derslerine devam etmek zorundasın." Hala suratına ablak ablak bakıyorum diye sinirlenmiyorsun umarım annecim. Ama o okula bir daha gitmek istemiyorum. Murat.. Murat'ı görmeye hiç cesaretim yok. O gidiyor muymuş okula? Selin'le mi barışmışlar ne? Loya dur bunu kendin uydurdun. Kadın kendisine sessizce sütlü bir kahve hazırlamakla meşgul. Kaç saniyem daha var cevap vermek için. Peki anne sana söylesem bileklerimi kesmek istediğimi? Sanırım bavulumu toplayıp beni Amerika'ya gönderirdin. Onyedi yaşında hala olgunlaşmamış biri miyim? Yoksa çok aşık mı? Peki çok aptal?
"Gideceğim anne, bana biraz daha zaman tanımalısın." Ne güzel bir kadınsın sen. Başını hafif sola yatırıp gülümseyip, bir sonraki cümlene hafifletici sebep olarak gülümsemesini sunuyorsun.
"Loya, anne kız olarak bir konuşma yapmak ister misin? Yoksa sadece anne olarak sana söylemek istediklerimi mi duymak istiyorsun?" Bir düşünelim bunu, ne kadar vaktim var, kahveyi dudağına yavaşça götürüyorsun.. Sanırım seninle anne-kız olarak konuşacak cesaretim yok anne. Sana yaralarımı açmak istemiyorum. Yok hayır, biliyorum ki kapatmak için yaralarımı elinden geleni yapacaksın. Ama ben kapansın istemiyorum. Murat.. Murat kapansın istemiyorum anne, tarih olsun istemiyorum. Hem o filmler de bir şekilde kavuşuyor sevenler. Bizde kavuşuruz. Rezil bir komploya inanmayacaktır Murat. Selim! Selim seni elime bir geçirsem! Okula gitmeye o kadar çok korkuyorum ki. Bir cinnet anı gelip onu öldürebilirim diye! Metal dolaplarımıza kafasını vura vura öldürebilirim onu! Deliriyorum düşündükçe, masanın üzerinde duran şu böğürtlenli pastaya tekrar uzansam eline geçirdiğin herhangi bir şeyi fırlatır mısın bana?
"Loya, hala seni bekliyorum? Ne yapalım istersin?" Uzun süre düşündüm sanırım. Bir saniye annecim.
Birini sevmek neydi? Sadece sen seviyorsun diye o insan seninle birlikte olmak zorunda mi? Onu zorla ve adi oyunlarla kendine çektiğinde sen onu gerçekten sevmiş oluyor musun? Hayır bence olmuyorsun. Selim seni hiç sevmeyeceğim. Asla, seninle olmayacağım. Asla!
"Annecim, herhangi bir konuşma yapmak istemiyorum müdür muavini Behzat beyi arayıp iletebilirsin pazartesi geri döneceğim okula." Lütfen, lütfen şu güzel gülümsemeni kelimeler takip etmesin. Yavaşça kapıdan çık ve artık üzerini değiştirip çalışma odana git. Gözlerimi kapatıyorum anne, burada olmamalısın açtığımda. Oh, teşekkürler annecim!
Mutfakta yalnız kaldığıma göre şu son pasta dilimini afiyetle yiyebilirim. Telefon nerede? Tanrım bu dağınıklık! Koşarak salon kanepesinin üzerine atıyorum kendimi. Yastık, kirlentler, cips poşetleri, çalma be çalma! Pizza kutuları, çubuk krakerlerin de altında değil. Aaaaaa. Of sanırım başım Adana karpuzu gibi ortadan ikiye ayrıldı! Aha buradasın, kanepeden düşmem ne iyi oldu. Eh ne demişler her şerde bir hayır var!
"Efendim Mimi." Size Mimi'den bahsetmedim değil mi? Mimi, Melisa ama biz Mimi diyoruz. Fiziksel yaşamımda ki en iyi arkadaşım. Biliyorum arkadaşım yok demiştim. Ruhani olarak hala yalnızım. I'm a loser baby.
O kadar güzel bir kız ki. Bende güzelim ama onun asyalılara özel saf bir güzelliği var. Ay ışığı gibi parlak beyaz teni, kuzguni saçları. İki kara elmas gibi gözleri ve tüm bu asya güzelliğinin yanında yüzünün üzerine serpilmiş gibi duran çilleri. Onu gördüğünüz de yanlış iksir şişesine düşmüş gibi hissedebilirsiniz. Ya da Ron Weasley'in asasının önüne yanlışlıkla geçmiş olduğunu da düşünebilirsiniz. Ama o, gerçek! Büyük bir sihir değil bu.
"Nerelerdesin sen aptal? Neler oluyor biliyor musun? Murat, Selim'i hastanelik edip, kaçtı." Neeee? Dur iç sesimdi o. "Neee? Ne diyorsun Mimi. Murat nasıl iyi mi?" "Kızım sen aptal mısın? Selim hastanede Selim! Ve sanırım Murat'ın başı fena halde dertte."
Murat ne yaptın sen? Evet süper yakışıklı ve süper kaslı olabilirsin, Selim de dünyanın en adi çocuğu olabilir ama ne yaptın! Offf. Ama şu an gülümsüyorum. Beni hala sevdiğini, ve olanlara inanmadığını biliyordum. Ee ben bu kiloları boşuna mı aldım? "Loyaaaa! Murat'ı bulmalısın. Nereye gider, ne yapar? Beni dinliyor musun? Ya, Loyaaaa! Annesi her yerde onu arıyor. Polisler de kadını daraltıp duruyorlar. Loyaaaaaaaaa!"
Oha ne kadar çirkin bir sesin var ne bağırıyorsun be! "Tamam, ben Murat'ı bulurum. Selim iti ölürse beni ararsın."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 14, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Loya- Bir Gençlik DramıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin