-Süreyya-

31.6K 1.1K 264
                                    

1.KISIM

Muavinin seslenmesiyle birlikte araladım gözlerimi. Kalın sesi kulaklarıma dolarken soğuk ellerim hemen yüzüme gitti. Gördüğüm rüyadan olsa gerek, bir hastane kokusu doldu burnuma. Sanki seslenen muavin değilde bir doktormuş gibi irkildim. Fakat saniyeler sonra artık bir rüyada olmadığımı netleştirdim ve bir yandan usulca esnerken, bir yandan da gözlerimi ovuşturdum. Oldukça yorgun hissediyordum. Bu seslenmeye göre Gaziantep'e gelmiştik. Başımı sola çevirdiğimde otogara giriş yaptığımızı gördüm ve derin bir nefes aldım. Elimi dağılan saçlarımın arasından geçirip düzeltirken karnıma ağrılar girmişti. İçimdeki korku ile yüzleşmeye hazır mıydım bilemiyordum. Hala geri gitmek için bir şansım vardı belkide. Buna gerçekten hazır olup olmadığımı bilmiyordum ve kalbim çok hızlı çarpıyordu. Nefes alışlarım hızlanmış, buz gibi yüreğim yanmaya başlamıştı. Otobüs tamamen durduğunda sakin olmaya çalışarak ayaklandım ve bir kaç adım sonra kapıya iliştim. Yüzüme çarpan buz gibi hava içimi titretmişti. Üzerimdeki yün hırka beni bu soğuk havadan korur gibiydi fakat sersemlemiştim. Otobüsten iner inmez muavinin yanına iliştim ve siyah çantamı vermesini bekledim. Burada çok kalmayı düşünmediğim için çok fazlada eşya getirmeye gerek duymamıştım. Hatta belkide bu akşam geri dönebilirdim. Kısa boylu, cılız, kirli sakallı ve saçlarının birazı dökülmüş muavinin üzerindeki siyah ceketi incelerken ne kadarda düz bir giyimi olduğunu düşünüyordum. Şuan bunu incelememin tek sebebi etrafa bakmaktan korkuyor olmamdı. Soğuk hava ciğerlerime dolarken muavinin çantamı önüme bırakması ile irkilip yutkundum ve çantayı elime alıp yürümeye başladım. 14 numaraya kadar sıralanan peronların önünde, bir çok insan bekliyordu. Kimisi gitmeyi, kimisi birilerini... Çokta kalabalık değildi belki. Otobüslerin çoğu peronlarda yoktu. Ben inerken gelmişti bir kaç tanesi. Kocaman, mersedes marka ve beyaz renkte otobüsler. İçlerinin çok rahat olduğunu biliyordum fakat yalnızca iki kez yolculuk yapmıştım. Geldiğim yer buraya çok yakın olduğu için daha küçük otobüsler vardı. Daha çok servis tarzındaydı.

Yavaş adımlarla ilerliyordum çıkış kapısına doğru. " Sakin ol Süreyya... Sakin ol... " diyerekte kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. İçimden başka hiç bir cümle geçmiyordu. Buda beni ne kadar sakinleştirir bilemiyordum. Yürüdüğüm yerde yüzüme çarpan sigara dumanları burnuma dolarken yüzümü ekşitiyordum. Köşede simit ve su satan bir iki tane amca vardı fakat şuan ikisinede ihtiyacım yoktu. Zaten su şişem her zaman yanımda olurdu. Meraklı ve ürkek bakışlarla yoluma devam ederken bir kaç adım sonra aniden olduğum yerde durdum. Göğsüm hızla inip kalkıyordu ve sıkıca kapatmıştım gözlerimi. Elimle siyah çantanın askısını sıkarken dudaklarımı ısırmaya başladım. Yapamayacaktım sanki bunu... Bütün hevesim, bütün cesaretim yok olmuştu bir anda. Şimdi Ali'nin senelerce yaşadığı o eve gidip, onun kokusunu almayacak mıydım? Halil amcamı görünce nasıl dayanacaktım ya? Tıpkı Ali'ye benzemiyor muydu oda? Geri dönmek için bahaneler ararken birinin omzuma dokunması ile irkildim ve hızla döndüm arkama. Bu ani hareketimle uzun saçlarım yüzüne çarptı  karşımdaki adamın. Şaşkınlıkla bıraktım elimdeki çantayı. Alnımda dağılan kahküllerimi kenara çekerken saçlarımı da panikle attım arkaya. Orta boylu, siyah spor ayakkabılarının ve kot pantolonun arasından görünen çizgili çorapları, kahverengi gömleği ve sert bakışları ile karşımda dikiliyordu.

" Çekilir misiniz artık? " dedi kalın ses tonuyla. Zaten doluydum tepeme kadar, hemen doldu gözlerim. Korku dolu bakışlarım birleşti yüzünde. Titriyordu kalbim. Paniklemiştim.

" Kusura bakmayın... " diye fısıldayabildim sadece. Sonra hemen çantamı aldım ve yürümeye devam ettim. Bu kez oldukça hızlıydı adımlarım. Baya bir yürüdüm. Ardımdan geliyordu o beyefendi de. Taksi durağına gelince çantamı yere bırakıp taksinin gelmesini beklemeye başladım. Fakat göz yaşlarımı durduramıyordum. Birde üstüne burnum akıyordu. Zor tutuyordum hıçkırıklarımı. Elimle ağzımı kapattım bir an ve iç çekerek ağlamaya devam ettim. O sırada omzuma dokundu birisi. Bu o beyefendiydi. Peçete uzatıyordu bana. Konuşacak halim yoktu. Başımla onayladım sadece ve peçeteyi aldım elinden. Hani böyle ağzınıza kadar gelir haykırışlarınızda yutkunmaya çalışırsınız ya, işte tamda öyle bir noktadaydım. Nasıl yapacaksın bunu Süreyya? Defalarca kez kendine, o ölmedi diye fısıldarken, nasıl mezarına gideceksin?

Öldür Onu SüreyyaWhere stories live. Discover now