Söz

3.6K 309 285
                                    

"Ama niye bu kaday küçük ki bu?"

Sang Joon kocaman açtığı gözleri, farkında olmadan araladığı büzülü dudakları ile nutku tutulmuş halde kendisinden çok daha minik bedenini inceliyordu. Jimin onun bu tatlı hallerine yorgunlukla saldığı bilmem kaçıncı kıkırtısıyla eşlik ettiğinde küçük çocuk cevap alamadığından yatak üzerine iyice yerleşip kar beyazı tombul yanaklarıyla ışıl mışıl uyuyan bebeğe daha çok sokuldu yavaşça. Minik bedeni uyanmasından kokar gibi ağır ağır hareket ediyordu.

Seokjin Jiminin yanına çektiği sandalyeye oturmuş, kucağında onunla konuşmak adına bahaneyle getirdiği bir tabak meyve ile küçük çocuğun merakını ilgiyle izliyordu. Jimin sorusunu yanıtsız bırakınca dinlenebilmesi için müdahale etmesi gerektiğini anlamıştı.

"Çünkü o daha yeni doğdu, bebeğim. Doğmadan önce bu kadar beslenebildiği için bu kadar büyüyebildi."

"Aaa~"

Gözlerini iyice açtı. Yüzündeki şirin şaşkınlıkla onu gülümseyerek izleyen babasına ve amcasına baktı. Saçları dağınık halde gamzeleriyle gülümseyerek beyaz tene eğildi. Yanağına uyanmasından çok korktuğu her halinden belli bir şekilde buse kondurduğunda Jiminin buruk gülüşü sardı odayı. Gözleri dolu doluydu.

"Meleğim, baban aşağıda. Jimin için bir şeyler hazırlamasını söyler misin?"

"Tamam, şöylerim. Ama siz de San'a yemek veyin ki o da büyüsün. Men onunla oyun oynamak istiyoydum ama daha ayağa kaykamayacak kaday küçükmüş."

Güç bela indiği iki kişilik yatağa son bir bakış atıp gülümseyerek Aralık kapıya yöneldi. Parmak uçlarında kapı kolunu indirerek açarken Seokjine ve kurduğu cümleye kahkahalarla gülmemek için kendini kasan amcasına el sallamayı unutmamıştı.

"Göyüşüyüz baba."

"Görüşürüz meleğim"

Kapı kapandığında Jimin şaşkınlıkla dolu bir nida bıraktı odaya. Seokjin uzun süredir son gelişmelerden bahsetmemişti ona. Yanlızca Namjoonun Sang'ı Seokjinin kucağına bırakırken dahi muzip ifadesiyle attığı derin bakışlar, Seokjinin bunun farkında olup gün boyu kırmızı yanaklarla gezmesi barışıklarını bas bas bağırıyordu. Yine de küçük oğlanın baba diyebileceği kadar yakınlaştıklarını tahmin edememişti.

"Hyung, barışmanıza çok sevindim, gerçekten. Neler oldu peki? Anlat hemen."

Seokjin kıkırdadı. Başını eğerken henüz Kore'ye gelmeden yaşadıkları sarmıştı beyin duvarlarının her yanını. Yüzündeki kızarıklık tatlı bir pembeye yerini bırakırken Jimin sabırsızlıkla büyüğünün zarif elini kavramıştı.

"Önemli bir şey olmadı. Yani sanırım..."

"Sanırım mı? Elindeki kesik buradan giderken yoktu,hyung. Ayrıca bayağı da derin kesmişsin, neler neler olmuş böyle?"

"Jimin..." Duraksadı bir kez daha. Fark ettiği şey içine atmaya alışık olduğundan beyninde kendi kendine dert yandığı bu süreçte kelimeleri dışa vurmayı unuttuğu olmuştu. Bu ona komik geldi. Uzun zamandır yalan söylemeden ve kelimeleri seçmeden konuşabileceği biri yoktu hayatında.

"Hyung, bak biz sizin en ufak sürtüşmenizden en büyük kavganıza kadar her tutkunuza her öfkenize şahit olduk. Beş yıl oldu, hepimiz farklı alanlara dağıldık. Hepimizin çok başarılı hayatları ve kurmayı hep hayal ettiği aileleri var. Bunca yıl yaşadıklarını ikimiz de çok iyi biliyoruz hyung. Şimdi aradan o kadar zaman geçmişken artık mutlusun, buna engel olacak hiçbir pürüz de göremiyorum hayatında. Anlatmayarak kendini çürütmeni istemiyorum. Sen benim canımsın, biraz rahatlasan artık?"

Copo de Nıeve | NamjinWhere stories live. Discover now