☬2☬

1K 92 21
                                    

Prens Ten üzerindeki ipek uzun gömleğin düğmelerini iliklerken kapısı açık terasa doğru ilerlemeye başlamıştı. Hava biraz serindi bugün. Rüzgar terasının önündeki ağacın dallarını savurup duruyordu.
Uzun stresli geçen yemekten sonra sonunda özlemini çektiği odasına atabilmişti kendini. Son iki düğmeyi açık bırakıp karşısındaki durgun denize çevirdi bakışlarını. Ayın yansıması ile o kadar güzel duruyordu ki tüm gece bunu izleme zorunluluğu hissetmişti. Terasının köşesindeki kadife yastıklardan birini alıp yere oturdu. O kadar yorgun hissediyordu ki.
Gerginliğiydi onu bu denli yoran.
"Sorun değil Ten halledebilirsin." Kendi kendine defalarca fısıldadıktan sonra oturdu öylece sabah kadar. Gözüne uyku girmiyordu ama deli gibi yorgundu.
"Majesteleri uyumadınız mı?" Kun'un endişeyle çıkan sesine gülümsemişti Ten.
"Uyku tutmadı Kun." Eliyle yanını patpatladığında Kun ağır adımlarla yanına oturmuş gözlerine bakıyordu.
"Sizi en iyi ben tanırım majesteleri bir derdiniz var." Ten yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle kan kardeşine baktı.
"Stresliyim sadece Kun. Çocukluğumdan beri bunun için eğitildim ve şimdi bir anda yükü omuzlamak geriyor beni." Ellerinin üzerinde hissettiği ele bıraktı kendini. Her zaman arkasında bir destekçisi vardı. Bunun için binlerce kez şükrediyordu her seferinde.
"Üstesinden gelemeyeceğin bişey yok Chittaphon. Hiç durmadan hayatın boyunca çalıştın. Kendine güven." Güneş tepeye tırmanırken iki genç öylece oturdular terasta. Prens kalkana kadar generali kalkmadı yanından. Güneş etrafı tam aydınlatana kadar beklediler öylece. İçlerindeki sıkıntıların geçmesini umarak.

"General Taeyong. Sizi gördüğüme sevindim." Ten çalışma masasından kalkarak karşısındaki genç generale doğru yürüdü.
"Günaydın Prens Ten." Taeyong yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle elindeki zarfı prense uzattı.
"Kral Seojoo'nun size yadıkları mektup." Uzanan zarfı kavradığında yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle ona baktı.
"Çay ikram edeyim isterseniz general." Odayı saran bitki çayı kokularını daha yeni alıyordu ikiside.
"Teşekkürler majeste." Ten'in eliyle gösterdiği yere oturduktan sonra meraklı bakışlarını gezdirdi odanın içerisinde general. Genellikle krem altın rengi tonlarda döşenmiş oda oldukça büyüktü. Çalışma odası olarak kullanılar yerin az ilerisindeki geniş kemerden sonra Taeyong yatak odasının olduğunu düşünmüştü. Köşesinden gördüğü ipek yatak örtüsündendi bu çıkarımı.
"Kral sizi oldukça seviyor olmalı." Ten Taeyong'un karşısındaki sandalyesine oturduğunda bakışları gözlerinin önündeki kızıl saçları şapkasından taşan genç generale kaydı.
"Mantıklı olanı yapıyor." İkiside dolan çaylardan sonra ufak bir sessizliğe gömüldüler. Daha sonra ise konu konuyu açtı. Ten hiçbir yabancıyla bu kadar konuştuğunu hatırlamıyordu bile.
"Ülkeniz için endişelerinizi anlayabiliyorum prensim. Korenin generali olarak söylüyorum ki ingilizler istediklerini asla alamayacaklar." Ten yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle çayından bir yudum daha aldı.
"Amerika ve Fransa'nın desteğini aldığı belli bu konuda dikkatli olmalıyız tabi." Uzun süren durum değerlendirmelerinden sonra havanın kararmak üzere olduğunun ancak farkına varabilmişlerdi.
"Çok keyifli bir sohbetti prensim. Sizi böylesine yakından tanımak fikirlerinizi duymak şereftir benim için." Ten Taeyong'u yolcu ederken odasına geniş sarayın koridorlarında yankılandı sesleri.
"Aynı şeyi bende sizler için düşünüyorum general Taeyong. Umarım yarın bana eşlik edebilirsiniz." Taeyong'un istemsizce kalkan kaşından sonra eğilerek selam vermişti prense.
"Şereftir prensim." O akşam öylece ayrıldılar birbirlerinden.
Ten yükünü azaltacak çözümler buldukça rahatlıyordu. Bu rahatlamanın verdiği huzurla uykusuzluğun izlerini hissetti üzerinde. Güneş batmak üzereyken ipek kırmızı örtülerin arasına bıraktı bedenini. Yogunluğun kollarında kaybetti kendini.

 Yogunluğun kollarında kaybetti kendini

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Mágoa • taetenWhere stories live. Discover now