☬10☬

560 68 10
                                    

3 Mart 1903
"Her şey için teşekkürler general Taeyong." Zorlukla boğazından çıkan cümle sonrasında sağında oturan çocuğa çeviremedi bakışlarını.
Görürse ağlardı biliyordu.
"Kore ve Tayland arasındaki bu kardeş ülke bağının sonsuza dek süremesi dileğimle Prens Ten." Elindeki kalemi deli gibi sıkarken gözlerinin doluluğunu saklamaya çalışıyordu ikiside delice.
"Her iki yılda bir kardeşliğin temsili olarak anmak istiyorum bu geceyi." Komutanların hepsinden hoş onaylı sözler çıkarken Ten tekrar gülümsedi.
"Tayland bu iyiliğinizi unutmayacak." Masadaki herkes ayaklandığında birbirlerini selamlayıp teker teker ayrılmışlardı odadan.
"Prens Ten." Ten duyduğu sesle cayır cayır yanan içine rağmen bakışlarını kaldıramadı boş masadan.
"Chittaphon." Gözünden düşen bir damla yaş sonrası bakışlarını zorlukla kaldırdı.
Sadece Ten değildi ağlayan. Taeyong'un gözlerinden düşen yaşlar, bilmeselerde kapının önünde bekleyen Doyoung, Jaehyun ve Kun.
"Bana yaşattığın tüm güzel duygular için teşekkür ederim güzelim. Senden istediğim tek şey tahtın tek varisi olduğunu unutmaman. Bu yüzden bir an önce evlen." İkiside birbirlerinde karşı çıkacak gücü bulamamışlardı. Dermanları yoktu. İkiside bu gerçeğin altında ezim ezim eziliyorlardı.
"Beni ne kadar sevdiğini biliyorum. Benimde seni ne kadar sevdiğimi unutma olur mu?" Ellerindeki elleri sevdi tek tek parmaklarıyla. Daha sonra öpücükleriyle mühürledi hepsini.
"Ben bir askerim Ten. Bu yüzden çoğu zaman duygusuzumdur ya da hislerimi ifade edemem. Eğer sana duyduğum sevgiyi gösterememişsem affet beni. Acıma duygusu olmayan ben  sadece bize acıyabileceğim bundan sonra sevgilim.
Sana daha güzel bir dünya yaratamadığım için özür dilerim. Mutlu olmayı her şeyden çok hak ediyorsun.
Beni unutmanı söylemiyorum sana asla. Beni unutma Ten. Bizi unutma. Ama mutlu ol. En azından birileri bu aşkı hatırlamalı." Hafifçe uzanıp Ten'in dudağına bıraktığı buseden sonra hızlı adımlarla odadan çıktı general. Ten ise saatlerce sadece ağlayabildi. Elinden sadece bu geldi.

"Bu arabanın bozulduğunu zannediyordum." İlk günkü gibi sarayın önünde dizilmiş Kore komutanlarını uğurluyorlardı. Ten zorlukla ayakta dikiliyordu. Arada koluna destek olan Kun ise prensi için üzülmekten başka bişey yapamıyordu.
"Bozuk o araba prensim. Bunu gidiş için biz ayarladık." Komutanların teker teker arabasına binmesinden sonra kızıl saçları izleyebildi Ten sadece. Şapkaya sıkıştırılmış ilk kez özenli halinde olmayan saçları.
Gözden kaybolana kadar izledi öylece. Sonra ateşli bir hastalığa düşmüş gibi yıkıldı.
"Prens Ten. Kendinize gelin efendim." Kulağında yankılanan sesleri sadece duyabiliyordu. Algılayamıyordu. Görüyor ama ne gördüğünü bilmiyordu.
Sanki Taeyong giderken her şeyini götürmüştü Ten'in. Canını almıştı sanki. Senin canın benim emanetim diyerekten. Cansız kalmıştı Ten. Onsuz kalmıştı.

 Onsuz kalmıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Mágoa • taetenWhere stories live. Discover now