☬12☬

535 69 21
                                    

3 Aralık 1905
Sekiz aylık hamile eşiyle birlikte yan yana durmuşlar gelen konvoyu bekliyorlardı. İçi içine sığmazken, yerinde durabilmek için zorluyordu kendini.
Sorun yok Ten. Her şey iyi olacak.
Hamileliği ağır geçen Sofia'ya döndü. Ayakta duramadığı o kadar belliydi ki.
"İstersen içeriye geç Sofia. Birazdan gelirim bende." Sofia zorlukla gülümsediğinde sadece eşinin kolunu tutabilmişti.
"Sorun yok majeste." Güven verici bir gülümseme bahşettikten sonra duyuyan araba seslerine çevirdi ikiside bakışlarını. Saniyeler yıllar gibi gelirken bekledi zorlukla. Sofia araba yaklaştıkça eşinin tuttuğu kolunu bırakmış aralarına birazcıkta olsa mesafe koymuştu.

Eşine duyduğu saygının sınırı yoktu. Eşinin deli gibi aşık olduğu adamla şu an karşılaşacağını bilse bile. Aksine eşi için mutlu oluyordu.
Ten kadar iyi bir eş bulmazdı bu dünyada.

Arabalar nihayet durduğunda Ten titreyen ellerini üzerindeki ceketin cebine sakladı. Sanki her şey ona acı çektirmek için ağır çekimde ilerliyordu. Kapı açıldığında görüş açısına giren kızıl saçlarla canının tekrar çekildiğini hissetti. Taeyong ise diplomatik gülüşüyle yaklaşıyordu ona.
Bir insanı gülüşüne kadar tanıyamasın bunu kendine yapma Ten.
"Kralım." Taeyong hafifçe eğildiğinde Ten önce kalmış daha sonra işkence gibi gelen şekilde selam vermişti.
"General Taeyong." Taeyong içinin yandığını hissetti. Gözlerinin dolmaması için canını ortaya koymaktan çekinmezdi. Tanıdığı güçlü Ten yoktu karşısında. Bakışlarında kırılganlık taşıyan, çökmüş, zayıflamış biri vardı. Doğrusu ilk seferde tanımakta zorlanmıştı. Eski parlak gözleri yoktu yerinde. Yada iyileştirici gülüşü. Sofia'ya döndüğünde aynı gülümsemeyle onu da selamladı.
"Kraliçe Sofia." Sofia ise ellerini önünde birleştirip gülümsedi.
"Ganeral Taeyong çok duymuştum isminizi." Taeyong gülümserken şişkin karnı fark etmesi uzun sürmedi. Ama tepki veremedi. Hala onu endişelendiren tepki vermeyen Ten'di.
"Geçelim mi yemeğe Kral'ım." Kun gülümsemesini sesine yansıtarak konuştuğunda Ten sadece başıyla onaylayabilmişti.

Uzun masa donatılırken Sofia zorlukla yerinde oturabiliyor sandalyeye geçirdiği tırnaklarını kimsenin fark etmemesini umuyordu.
Ten Taeyong'a hala özlemle bakarken masadaki kimse umrunda değildi. Ama içten içe Sofia için endişelenmeden edemiyordu.

Uzun yemek sonrası süren sohbetler kulaklarını tırmalıyordu neden işitmek istediği sesi işitemiyordu ki?
Saatler geçtikten sonra herkes odasına dağılıyordu sonunda. Sofia'nın hali pek iyi değildi.
"Sofia yatmalısın artık." Ten eşinin koluna girdiğinde arkasına bakmak istemedi. Görebileceği manzaradan korkuyordu. Taeyong'un yıkılmış halini görmekten korkuyordu.
Zorlukla destek olduğu eşiyle birlikte odaya girdiğinde gözünden damlayan yaşları umursamadı. Umursasa ne olabilirdi ki?
"Çok mu ağrın?" Genç kız ufak bir gülümseme vermiş dolu gözlerini yatağına çevirmişti. Başını salladı defalarca.
"Her zamanki şeyler Kral'ım." Açtığı yatağa eşini nazikçe yatırdığında anlındaki saçları çekti özenle.
"Ten bana her zaman çok iyi eş oldun bunun için minnettarım sana. İlk ve son kez senden bişey isteyeceğim bunu yerine getirir misin?" Ten anlamlandırmaya çalışırken başını salladı. Elini sıkan eller canını sıkıyordu, eşinin bu kadar ağrı çekmesi normal olamazdı.
"Yapacağım Sofia ne istiyorsan söyle lütfen." Sofia yüzüne yerleşen rahatlamayla birlikte doğrulmuştu hafifçe yatağından.
"General Kun kapının önünde bekliyor. Sizi götüreceği odaya gidin lütfen." Derince soluklanmış daha sonra eşinin elini tuttuğu elini çekmişti.
"Çok sevdiğinizi biliyorum onu Kral'ım. Bir gece de olsa onunla beraber vakit geçirmenizi istiyorum. Ben sabah yine burda olacağım." Ten beyninden vurulmuşa döndü. Eşi onu bu denli mi seviyordu? Başkasının kollarına gitmesini isteyecek kadar mı? Tam başını sallayacağı sırada Sofia'nın sesi doldu tekrar kulaklarına.
"Söz verdiniz majeste. Yarın ne olacağı belli olmuyor pişmanlık yaşamanızı istemiyorum. Git Ten. Rızam var buna." Gözleri dolu eşini bırakmak istemedi Ten. Ama Taeyong'u deli gibi özlediğinin farkındaydı.
"Sözünüzü tutun lütfen majeste."
Arafta kalmak bu muydu? Ona bu kadar saygı duyan eşini bırakıp gitmesi doğru muydu?
Peki ya gözyaşlarını hissettiği Taeyong.
Böyle olmamalıydı. Bu kadar zor olmamalıydı.

 Bu kadar zor olmamalıydı

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.
Mágoa • taetenWo Geschichten leben. Entdecke jetzt