*21*

11.5K 516 4
                                    

Geçmiş: Papatya ve Çağrı sevgili olmadan önce

"Efendim, İlkay?"

Dersten benden önce çıkıp bahçeye ışınlanma arkadaşlarımı bulmak için ilk önce kantine indiğimden hızlanan nefesimi düzeltmeye çalışıp İlkay'ın aramasını cevaplandırdım.

"Nerdesin, Papatya? Seni bekliyoruz."

İlkay sitemle konuşurken ayaklarım benden komut almaya gerek duymadan her zaman oturduğumuz banka doğru ilerlemeye başlamıştı ama bahçe kalabalık olduğu için bizimkiler hala daha görüş alanıma girmemişlerdi.

İlkay'a cevap niteliğinde birkaç cümle mırıldanırken bir yandan da yana doğru eğilip veya başımı kaldırıp onları görmeye çalışıyordum ama bu, uzun boylular yüzünden pek mümkün olmuyordu ne yazık ki.

Bir bedene çarpıp geriye doğru sendelediğimde yere düşecek gibi olmamla uzun boylu insanları söylenmeyi unutmuş, gelecek düşüşü beklemeye başlamıştım ama belimde hissettiğim büyük bir el, beklediğim şeyin gerçekleşmesini engellemişti.

Görüş alanıma giren kahverengi gözlerin oldukça yakınımda olması nefesimi tutmama sebep olurken sadece sima olarak tanıdığım çocuğa bakakalmıştım. Ellerim onun kollarına tutunmak istemediğim için köpüklülermişçesine geride duruyorlardı.

Beni tutan çocuk genişçe gülümseyip belimdeki desteğini arttırarak doğrulmamı sağladığında ve bunu yaptıktan sonra bir adım geri çekildiğinde hala daha yakın olsak da yüzlerimiz dip dibe olmadığı için biraz da olsa rahatlamıştım.

Bu olanlar sırasında elimde sıkı sıkı tuttuğum telefonumu daha çok sıkıp terleyen avucumu siyah pantolonuma silerek "Özür dilerim." diye mırıldandığımda adını bilmediğim, bilmeye de gerek duymadığım çocuğun gülüşünü hissettim kulaklarımda.

"Özür dilemene gerek yok, prenses. Sana çarpan bendim."

Bana taktığı lakap başımı kaldırıp kaşlarımı çatarak yüzüne bakmama sebep olduğunda ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı.

"Sana en iyi yakışacak lakap prensesti. O yüzden öyle dedim."

Ne diyeceğimi bilemeyerek durduğum birkaç saniye sonunda tam bir şey söylemek istediğim için ağzımı açmıştım ki omuzlarıma ağır bir kolun konduğunu hissedip başımı kaldırdım. Çağrı'nın yakışıklı yüzüne alttan baktığımı birkaç sanisede fark ettiğimde hızla atmaya başlayan kalbime karşılık beynim hala daha çalıştığını göstermek istercesine bana omzumdaki kolun da Çağrı'ya ait olduğunu hatırlatmıştı.

"Hayırdır? Bir sıkıntı mı var?"

Çağrı, bunu sorarken eğer bir sıkıntı varsa karşısındaki çocuğa dalmaktan hiç ama hiç çekinmeyeceğini o kadar belli ediyordu ki onu hiç tanımayan biri bile bunu anlardı.

Başından beri içinden bulunduğum olaya Çağrı'nın karışmasıyla Fransız kaldığımda Cem Çağrı'ya dokundu benim dışımda kimseye belli etmeden.

"Sakin ol."

Yanımızda duran Enes ve İlkay'ın bile duyamayacağı kadar sessiz bir şekilde söylediği cümleyi Çağrı'nın yapılı bedenine yapışık bir şekilde durduğum için duymuş ve çıkacak olası bir kavgadan korkmaya başlamıştım çünkü Çağrı bir kavgaya girdiği zaman -bu gerçekten nadir oluyordu, genelde sevmediği insanları laflarıyla ezmeyi tercih eder, şiddete sadece çok sinirlendiği zamanlarda başvururdu- karşısındaki mahvetmeden o kavgadan çıkmıyordu kolay kolay.

"Bir şey yok, sadece ben düşüyordum. O da beni tuttu, o kadar..."

Aklıma gelen düşünceler ve karşımda sırıtan çocuğun insanı sinirlendirme potansiyelin yüksek olduğunu hissedişim yüzünden olaya müdahale etme gereği duyduğumda Çağrı dahil herkesin başı bana döndü. Çağrı bana kaşlarını çatarak baktığında daha fazlası olup olmadığını anlamaya çalıştığını biliyordum.

"Gerçekten başka bir şey olmadı."

Israr etmem üzerine Çağrı derin bir nefes alıp elini kaldırarak hala daha ismini öğrenmediğim çocuğun omzuna koydu ama bunu öylesine yapmadığını, çocuğun kızarmaya başlayan suratından ve Cem'le Enes'in gülmemek için kendilerini sıkmalarından anlamıştım.

Çağrı, çocuğun omzunu bütün gücüyle sıkıyordu ve küçümsenemeyecek bir fiziksel güce sahip olduğu beden yapısından da belli oluyordu.

"Kusura bakma, bir yanlış anlaşılma olmuş."

Derin bir nefes alıp çocuğun omzundaki tozları silkelermiş gibi yaptı.

"İstersen kusura da bakabilirsin tabii, benim canıma minnet."

Başımı öne eğip gülmeden edemedim. Çağrı beni kıskanmıştı ve kıskanırken ne kadar tatlı olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.

Papatya'nın Çağrısı | TextingWhere stories live. Discover now