↬14

841 120 22
                                    

Gözlerimi açabilecek mecalim yoktu fakat kulaklarım birinin ısrarla kapıma vurup durduğunu işittiği gibi bedenim isyanımla eş dikleşti. Elimin tersiyle alnımda biriken terleri sildim ve yataktan kalkıp hemen önüme bıraktığım terlikleri ayağıma geçirerek hızlı adımlarla kapının önüne kadar gittim.

Delikten baktığımda kimseyi göremiyordum ancak kapı çalmaya devam ediyordu. Uyku sersemi hâlimle saçlarımı karıştırarak kapıyı açtım ve bir süre daha boş boş ileriye baktığım için kimseyi göremedim.

''Fernandes ağabey?''

İrkilerek önümde dikilen küçük erkek çocuğu, gözlerim gözlerine iliştiği gibi kocaman gülümsedi. ''Beni Elida abla yolladı,'' dedi acele acele. Sesi çekingen çıksa da irislerine sinen ışık mutlulukla etrafa saçılıyordu, sevincinden etkilenmemek elde değildi. ''Kedisini teslim almam için.''

''Hemen de sahiplenmiş,'' Normalde huysuzluk ederek kendisinin gelip almasını diretir, kapıyı kapatırdım ancak çocuk öyle hevesli görünüyordu ki reddetmek mümkün değildi. ''İçeri gel, sana içecek bir şeyler ikram edeceğim.''

''Olur!'' dedi heyecanla. Elida'nın onu kediyi alıp direkt olarak uzaklaşması için tembihlediğine emindim ama küçük çocuk bana o kadar ısınmış gibi görünüyordu ki ablasını dinlemeyeceği belliydi.

Minik ayakkabılarını çıkarttı ve eline alıp içeri geçti. ''Limonatanız var mı?''

Sorusu dudaklarımın hafif hafif kıvrılarak yerini içten bir tebessüme bırakmasını sağladı. Başımı sallayarak elimle salonu gösterdim ve ben mutfağa giderken o da hiç yabancılık çekmeden salona doğru koşuşturdu.

Dolabın kapağını ardına kadar açıp limonata şişesini çıkarttım ve küçük bir bardağın içine biraz sıcak su koyduktan sonra limonatayı ekledim. Çocuğun Elida'nın kardeşi mi, yoksa sadece tanıdığımı olduğunu bilmiyordum fakat boğazının ağrımasına sebep olursam belamla yüzleşmem kaçınılmazdı.

Salona gittiğimde çocuk, kucağına aldığı kedinin başını okşuyor; onunla konuşmaya çalışıyordu. Limonatayı yanındaki masaya bırakıp karşısındaki koltuğa oturduğumda başını benden yana çevirdi. ''İsmin ne?''

''Kenith,'' Yüksek sesinden dolayı ürken kedi kucağından atlayıp yatak odama doğru ağır ağır ilerleyişe geçti ve gidişi çocuğun yüzündeki tebessümün hızla sönmesine neden oldu. Neşesi yerine gelir umuduyla onun yerine gülümsedim.

''Peki, Elida'nın gerçek ismi ne?''

Başını tembihlendiğini belli edercesine hızla iki yana salladı. ''Söyleyemem.''

Pes etmeyerek soru sormaya devam ettim, kaçırılmayacak bir fırsat hemen önümdeydi. ''Öz ablan mı?''

Tekrar başını salladığında kaşlarım havaya kalktı. ''Bunu da mı söyleyemezsin?''

''Sanırım söyleyebilirim,'' Hemen gülümsedi. ''Değil, iyi ki de değil; ben onunla evlenmek istiyorum çünkü.''

''O aksiyle mi?''

Anında koruma içgüdüsü kendini gösterdi ve kollarını göğsünde toparlayarak kavisli kaşlarını çattı. ''Görebileceğin en güzel, en asil, en tatlı kız Elida ablamdır.''

Limonatasından bir yudum aldıktan sonra cevap beklercesine suratımı izlemeye başladı. Ela gözleri pırıl pırıl parıldıyordu ama göz bebeklerinin arasına anlık bir öfke sinmiş gibiydi, Elida'ya hakaret etmemi yediremediği belliydi. ''Henüz göremediğim için beni maruz gör.''

Telefonumun titrediğini işittiğim için beklemesini söyleyerek koltuktan kalktım ve karmakarışık bıraktığım yatağın içinde aramaya koyuldum. Bulduğumda, Elida'dan mesaj geldiğini bildiren bildirim ışığı; canlı bir yeşille bir sönüp bir yanıyordu.

Elida: Çocuğu neden içeri soktun? [07.01]

Hey, Nox? [07.01]

Kediyi ve çocuğu dışarı bırak. [07.05]

Onlar yolu bulur. [07.05]

Hemen, bekliyorum. [07.20]

Nox Fernandes: Limonatasını içiyor, biraz daha bekle. [07.24]

Elida: Hayır. [07.24]

Nox Fernandes: O zaman eve gel, sana da içecek koyabilirim. [07.24]

Kahvaltı da ederiz. [07.24]

Elida: O çocuk beş dakika içinde kapının önünde olmazsa, evinin camlarını taşlarım. [07.25]

Ve kedi. [07.25]

İç çekerek telefonu yatağa geri fırlattım ve kedi için aldığım taşıma kafesinin kapağını açıp büyüğünün aksine oldukça uysal olan küçük Elida'yı kolaylıkla içeri soktum.

Salona geri döndüğümde Kenith çoktan ayaklanmış, bitirdiği limonatayı masaya bırakmıştı. Kafesi ona doğru uzattığımda gülümseyerek tuttu ve başını öne eğdi. ''İçecek için teşekkür ederim, Fernandes ağabey.''

''Ne demek, tekrar gelebilirsin.''

''Gerçekten mi?''

Güldüm. ''Gerçekten ama gelecek sefer yanında Elida'yı da getir.''

Bu sefer başını hızla iki yana salladı. ''Getirmem. Sen ablama göz koydun.''

Kapıyı açıp ayakkabısını dışarı bıraktıktan sonra yan gözle çocuğa baktım. ''Koymadım ki," Gayet hızlı hareket ediyordu. "Henüz."

FERNANDES ↬ TEXTINGWhere stories live. Discover now