Bölüm 2: Şehirden önce

3.3K 216 18
                                    

Zeng yavaşça ayağa kalktı. Artık oturup ağlamasının bir anlamı olmadığını kendisi de biliyordu. Böyle boş boş oturamazdı. Verdiği sözü ve devraldığı görevi tamamlamak için bir an önce bir şeyler öğrenebileceği insanlar arasına karışması gerekiyordu. Sadece insanlardan bir şey öğrenebileceğinin farkındaydı. Ayrıca Zeng'in şuanda bulunduğu orman jianta olmadan hiç tekin değildi.

"Hmm insanların yaşadığı yere nasıl gideceğim. İnsanlar nerede yaşıyor ki hem?" Aklında bu düşüncelerle beraber Jianta ve kendisinin yaşadığı mağaranın yolunu tuttu. lazım olabilecek bir kaç eşyasını almakla beraber Jianta ile birlikte yaşadığı mağaraya son kez bakıp anılarını canlandırmak istiyordu. Belki bir daha buraya hiç dönmeyeceğinin veya dönemeyeceğinin farkındaydı.

Zeng kendisi için devasa görünen mağaranın girişine gelmişti. Mağaranın yanında varlığı küçük bir nokta gibi görünüyordu. Sakin adımlarla içeri doğru girdi. Jianta ile birlikte yaşadığı mağara artık ona soğukluk hissettiriyor gibiydi. Bir süre ilerlemeye devam ettikçe içindeki soğukluk hissinin kaybolduğunu ve yerini eski sıcaklık hissine bıraktığının farkına vardı.

Zeng mağaranın içinde yaşadıkları ve uyudukları yere vardığında farkında olmadan yüzünde bir tebessüm belirmişti. Yıllar boyunca bu mağaranın her bir köşesinde sadece babası Jianta ve kendisinin anıları olmuştu. Baktığı her köşe Zeng'e eski anılarını canlandırıyordu.

Uzun bir süre yaşadığı yere baktıktan sonra Jianta ile beraber uyudukları son noktaya tekrar bakarken "Artık başına çıkıp gözlerinin arasında uyuyamayacağım demek. Olsun bundan sonra sen benim vücudumun içinde uyuyacaksın. Seni seviyorum baba" düşüncelerine sahipti.

Zeng kendi eşyalarının olduğu yere geldiğinde fazla bir şeyi olmadığını düşünerek yanına sadece Jianta'yla beraber paylaştığı anılara sahip bir kaç eşyayı almaya karar verdi. Eşyalarını kendi battaniyesinin içine koyarak sırtına yüklendi.

"Hemen gidiyor musun velet."

"Bu... bu ses ba..ba.. babamın sesi!" Duyduğu ses karşısında elindeki battaniyeyi farkında olmadan yere düşürüp titreyerek arkasını döndü.

"Baba sen misin bu? Ölmedin mi? Yaşlı moruk seni böyle şaka yapılır mı hiç seni adiiiii!" Zeng diline hakim olamamıştı. "Bekle neden saydamsın sen? Delirip hayal kurmaya mı başladım. Bir kafayı yemem eksikti. Mutlu musun? Beni delirttin resmen seni moruk." Zeng yaşadığı duyguları arasında şaşkınlıktan ne söylediğini bilmiyordu.

"Yaşlı moruk mu? Yaşlı moruk ne demek terbiyesiz velet. Dua et şuan gerçek değilim yoksa üstüne basıp ezerdim seni. Neyse sakin ol ben Jianta'yım yada en azından ondan kalan son ruh parçası." Saydam Jianta asabi bir tona sahip olduğunu belli ederek konuştu.

"Neler oluyor ruh parçası da nedir? Hem ne için burdasın? " Zeng artık olayları algılamakta zorluk çekerek şaşkınlığını belirtti.

"Sakin ol dedim sana velet. Ben öldükten sonra buraya geleceğini biliyordum. Ama burada kalmanı ve gelişimine daha da gecikmediğini istemediğim için bu ruh parçasını geride bıraktım." Jianta yavaşça açıklamaya başladı.

"Burada kalmayacaktım ki. Hemen unuttun mu yoksa moruk? Sana bir söz verdim o yüzden eşyalarımı almaya geldim ve gitmek üzereydim." Zeng Tek elini kalça kemiğinin üzerine koyarken cevapladı.

"Kalmayacak mıydı? Yani bu kadar çabuk mu hazırlanıp gidecektin gerçekten? Beni şaşırttın. Öte yandan yani her neyse yüzünün şeklini görmek bile bu büyü için yeterliydi." Jianta yüzünü ekşiterek konuştu.

"Yüzümün şekli mi?" Zengin aklındaki düşüncenin olmamasını istiyordu.

"Evet doğru yüz ifaden gerçekten komik. ehehe" Jianta başını yere eğip güldüğü sırada konuştu.

Ejderha İmparator ( Kehanet)Where stories live. Discover now