Altıncı Bölüm

1.1K 54 9
                                    

Beşinci bölümün sonunda bahar mevsimine kadar yaşanan bazı olaylar anlatıldı. Bu olaylar anlatıldığı gibi kaldı mı?

Ne gezer? Hatta Rakım için, bu garip gece bile henüz bitmedi. Jozefino'dan duyduğu, gördüğü gariplikler, kızlarda gördüğü aşka dair duyarlılıklar hepsi birleşip Rakım'ın zihnini oldukça meşgul etmişti. Tophane'den inerken yürüye yürüye kendi evini değil Fındıklı'yı da geçip Kabataş'a gelmişti. Aklı başına geç geldi.

Acayip! Bu kadar dalgınlığın sebebi neydi?

Söyledik ya işte! Jozefino'nun söyledikleri, İngiliz kızlarının tavırları, bir de Canan meselesi. Rakım, Jozefino'yu insaniyetli, terbiyeli, nazik bir kadın olarak tanımıştı. Ancak aralarında yaşanan aşkın gereği olarak Jozefino'nun böyle Canan'ı destekleyici konuşmaları olmamalıydı. Bir ara "Adam... Kadının hakkı var, bizim yaşadıklarımız sadece bir ihtiyaç gereğiydi." demişse de "Yok ama bu kadın beni severdi ben de onu severdim. '-İdi, idim' değil beni hâlâ sever, ben de onu severim. Jozefino kırkında bir kadın olmasına rağmen öyle bir köşeye atılacak güzellerden değildir. O endâmı, o terbiyesi, o kibar tavrıyla herkes kendisini sevebilir. İyi ama ... Yok... Mutlaka..." diye bu kadının davranışlarına böyle kesin hükümler veremezdi.

İngiliz kızlarına gelince... O baygın mavi gözler gittikçe başka bir hal almıştı. Hele bu akşam, Hafız'ın o gazelini okurken kızlarda gözlerin süzülüp gittiğini, nefeslerin içlere sığmadığını görmüştü. "Şüphe yok bu kızlarda aşk duyguları uyanmış, sevmek sevilmek ihtiyacı hissetmeye başlamışlar. Acaba bu iç geçirişler kimin içindi? Ah bunların sırdaşı olmayı öyle isterdim ki! Bilsem kimin için iç geçiriyorlar. O sevdikleriyle bunları bir yerde görsem. Bir âşığı sevdiğiyle görmek ne mutluluktur." diye düşüncelerinin içindeki gizli saklı, örtülü gerçekleri keşfetmek için zihnini zorluyordu. Hele aklına Canan geldikçe...

Kabataş'ta aklı başına gelip geri döndükten sonra evine gelip kapısını tıklattı. Canan'ın biraz gecikmiş olduğuna bakılırsa zavallı kızcağızın uyumuş olduğu anlaşılır. Kız gecikti fakat Rakım'ın kapıyı bir daha tıklatmasına fırsat vermedi. Koştu, geldi, kapıyı açtı. Elindeki şamdanın ışığı gözlerini kamaştırıyor, uyku mahmurluğu gözlerinden gitmiyor, bu da onu öyle güzelleştiriyordu ki tarif edilemez. Rakım bu güzellik karşısında kendini kaybetmiş, yatak kıyafetleriyle gördüğü Canan'a karşı olur olmaz şeyler düşünmüştü. Fakat derhal aklını başına toplayıp, temkinli davrandı.

Yukarıya çıktılar. Rakım üstünü başını değiştirip kanepeye uzandı. Canan da bir şeylerle meşguldü. Derken Rakım, Cananla şaka niyetiyle söze başladı.

Rakım: E... Koca Canan! Galiba senden bize hayır yok.

Canan: (Heyecandan yüreği oynayarak) Neden efendim?

Rakım: Neden mi? Sana müşteri çıktı a kuzum.

Vah zavallı kızcağız. İnsan böyle güzelleri nasıl sever bilir misiniz? Yüreği acıya acıya sever.

İşte bir adamı tatlı tatlı ağlatan, bu gibi kızların şefkatle karışık olan muhabbetidir. Bîçare Canan, efendisinden bu sözleri işitince elindeki elbise öylece elinde kalarak şaşırıp, kesik kesik....

Canan: Müş...te....ri mi çıktı efendim?

Rakım: Hem de müşterinin yağlısı. Senin için bin beş yüz altın veriyorlar.

Felatun Bey ile Rakım EfendiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin