4

15 7 0
                                    

.
.
.
Risale-i Nur mesleğinin edinen ve edinmek isteyen kardeşlerime selamlar.🌿😊

Mezkûr tarifte ve tabirlerde, kullanılan ifadelerin istikameti hâlden istikbâle, yani ileriye doğru olsa da, cümlenin muhtevası dairevâri ve umumîdir. Risâle-i Nur’un, hâl-i hazırın yanı sıra geçmişi, geleceği ile bütün zamanları nurlandırıp aydınlattığını ifade eder.

Eserlere bu nazarla bakınca gerçekten Risâle-i Nur’un cep feneri, lamba, floresan, projektör gibi sadece çevrildiği istikameti, tutulduğu yeri ışıtan mevziî bir ışık kaynağı değil; güneş, ay, yıldız gibi bulunduğu yeri bütünü ile nurlandıran semavî bir nur ummanı olduğu görülür.

“Risâle-i Nur, yalnız cüz’î bir tahribâtı ve bir küçük hâneyi tâmir etmiyor; belki küllî bir tahribâtı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kal’ayı tâmir ediyor. Ve yalnız husûsi bir kalbi ve has bir vicdânı ıslâha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedârik ve terâküm eden müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umûmiyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umûmun ve bâhusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kısmen kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdân-ı umûmiyeyi, Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve îmânın ilâçlârıyla tedâvi etmeye çalışıyor.” (Hizmet Rehberi s: 87)

Nitekim, Bediüzzaman’ın bu sözlerinde de görüldüğü gibi, Risâle-i Nur, yalnız küçük bir hâneyi tamire, hususî kalbi ve has vicdanı ıslaha çalışmıyor. Aynı zamanda değişen şartlara, gelişen imkânlara; dinî, ilmî, fikrî, içtimaî hâllere, hadiselere göre gelecekte sorulması muhtemel sorulara da muknî cevaplar veriyor.

Tenvir ve tamir vazifesini hakkı ile yapmanın yanında; kâinat, İslâmiyet, Müslümanlar ve insanlık hakkında bin senedir biriken muammaları, şüpheleri, tereddütleri izale ederek insanların karışan fikirlerini, yaralanan kalplerini, bozulan vicdanlarını Kur’ânî, imanî ilaçlarla tedavi etmiş, ediyor ve edecek.

Zaten kâinat kitabının ezelî tercümesi olan ve Arş-ı Âzam’dan, İsm-i Âzam’dan gelen Kur’ân-ı Kerîm ebedî olduğuna göre, ‘Kur’ân-ı Mücizü’l-Beyânın i’câz-ı mânevîsinden çıkan’ o nurlar da ebedîdir. Bu itibarla denebilir ki:

Risâle-i Nur, zamanın nurudur. “Bir nur çıkacak, gördüğümüz bütün fenalıklara karşı bu vatana saadet temin edecek.”

Bediüzzaman, ilk defa bu sözlerle ifade etmişti sünûhat hâlinde kalbine gelip ruhunu tenevvür eden o nurun müjdesini. Sonra da Birinci Harb-i Umumî’den önce gördüğü rüya-ı sadıkada; büyük bir infılâk ve inkılâp meydana geleceğini, Kur’ân’ın etrafındaki surların yıkılacağını, Kur’ân’ın i’cazının onun çelik zırhı olacağını, Kur’ân’ın icazının izharı şeklinde tecellî edecek olan o nurun intişarına kendisinin namzet olduğunu anlamıştı.

RİSALE-İ NUR İLE YOLA DEVAMWhere stories live. Discover now