23. BÖLÜM

3.6K 351 98
                                    

Tamam şimdi... Şimdi... Ne yapacaktım ben? Ah evet saçım, doğru saçım. Aslında muntazam bir şekilde yapılmış olan balıksırtı örgümü, bilmem kaçıncı kez çözüp yeniden örmeye başladım. Kalçamın biraz üstünde, bir parça deri bağ ile sıkıca tutturduktan sonra, yanlardan da bir kaç tutamı serbest bıraktık mı... İşte oldu, tamamdır. Peki üstüm, üstüm düzgün mü? Gayet iyi işte Alexandra, daha ne olabilir? Kılıcım nerede? Ah işte, sende buraya gir. Evet tamam, şimdi hazırım. Şimdi gerçekten hazırım.

Aynadaki görüntümden bir türlü ayrılamazken; kılıcı tekrar kınından çıkarıp, oldukça komik bir öfke barındıran yüz ifademle, boğazıma hayali ama öldürücü bir kesik attım. Ardından işaret parmağımı, kendi yansımama doğru uyarıcı bir biçimde salladım. Yeter! Bana bak kızım, eğer bir kez daha geri dönersen, kafanı gövdenden işte böyle ayırırım. Anladın mı beni? Aptal! Derin bir nefes alarak, saatlerdir çıkmamak için bin bir türlü bahane uydurup onu oyaladığımı sandığım kapıya doğru yöneldim.

Nihayet... Kışlanın çoktan uyanıp hareketlenmiş olan bahçesine ilk adımımı attığımda, odamın güvenli kollarına şiddetle geri dönme isteğimi zorda olsa bastırıp, yavaş adımlarla kalabalığa doğru ilerledim. Sabahın ilk ışıklarıyla, Boris tarafından acımasızca uykunun her şeyi unutturan ilaç gibi etkisinden ayrıldığımdan beri, ciğerlerimi buzlu su dolu bir kabın içine bastırılmış gibi hissediyordum. Erken uyanmıştık çünkü saraya gelip farklı aralıklarla içeri girmeden önce eve uğramamız gerekiyordu. Agatha henüz uyurken de, dün gece yaka paça kovulduğumuz için alamadığımız eşyalarımızı sessizce yürütüp, ikinci bir gazaba uğramadan tüymeliydik. Neyse ki bunların üstesinden kolayca gelebildik. Sarayın epey gerisinde durup Boris'le ayrıldığımızda, ondan yarım saat kadar sonrada Kıra'yla beraber ben giriş yaptım. O saatlerde ortam bir hayli sakin olmasına rağmen, yinede bir kaç meraklı gözü üzerimde hissettiğimi açıkça söyleyebilirim. Bunun dışında tek dileğim, prensle birbirimizden bağımsız hareket ettiğimizi ve bunun bir tesadüf olup, fazla üstünde durulması gereken bir konu olmadığını düşünmeleriydi.

***

Askerlerin boş vakit öldürmek için toplandığı çimenlik alana geldiğimde, Acwell'i hala göremiyordum ve bu durum beni rahatlatmak yerine çok daha fazla geriyordu. "Hey Alex!" Yerimde sıçramama neden olan sesin kaynağına doğru döndüm. Yakın arkadaşlarımdan oluşan bir grup asker bana doğru geliyordu. "Nerelerdeydin sen?" "Buradayım işte." "Bırak dalga geçmeyi. Hasta mıydın yoksa?" Ne diyeceğimi bilemeyerek, zaman kazanmak adına bir şeyler geveledim. "Ah hayır, aslında... Ben değil. Kıra hastaydı." Grubun içinden şaşkınlık ve üzüntü belirten bir takım sesler yükseldi. "Ya öyle mi?" "Nesi vardı? Şimdi iyi mi?" "Evet maalesef, küçük bir enfeksiyon atlattı. Şimdi gayet iyi, sağlığı yerinde ama son bir kaç gün boyunca hep onunla ilgilenmem gerekti. Tedavisi biraz ağır geçti. Ortalarda olmamamın sebebi buydu yani." Bir anlığına durup tepkilerini ölçtüm. Kimsede olağan dışı yada tedirginlik verici bir hale rastlamayınca da, rahatlamış bir şekilde gülümseyerek devam ettim.

"Eee burada işler nasıldı? Her şey yolunda mı?" Evan omuzlarını silkerek sorumu yanıtladı. "Bıraktığın gibi." İçlerinden biri bu cevaptan memnun kalmamış olacak ki lafa atladı. "Prens Boris dışında. O da tıpkı senin gibi bir süreliğine ortadan kaybolmuştu. Ama tesadüfe bakın ki, bugün sarayda beliriverdi." Kuşku ve şüphe dolu bir kaç bakış üzerimde sabitlenince epey rahatsız oldum. Elimden geldiğince şaşırmış gibi yaparak, bundan bir haber olduğumu zannetmelerini sağlamaya çalıştım. "Hadi ya?! Bak sen şu işe. Neden peki? O nerelerdeymiş?" "Bilmiyoruz ki. Kimsenin haberi yok." Az önce söyledikleriyle tüm moralimi sömürüp beni zor durumda bırakan Richard, bir kez daha ama bu sefer yalnızca bizim duyabileceğimiz bir tondan konuştu. "Biliyor musun Alex? Sarayda dedikodu tavan yaptı. İnsanlar, prens Boris'le senin aranda romantik bir şeyler olma ihtimalini bile konuşuyor." Benim gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılırken o, yanındaki dirseğin kaburgasına geçmesiyle inleyip iki büklüm oldu. "Bunu sadece senin gibi aptallar konuşuyor Richard. Saçmalamayı kes!" "Sen ona bakma Alex. Sarayı bilmez misin? Kuş uçsa laf çıkarırlar." "Her an dedikodu yapmaya yer arıyorlar." Benim tarafımda olan bir kaç kişi, onun bu söylediklerini ciddiye almayıp karşıt tezler sununca, azda olsa rahatlamıştım. Aksi takdirde, böyle saçmalıkları ortaya atan cahillerle uğraştığımı düşünmek bile beni tonlarca ağırlık taşımışım gibi yoruyordu. Bu nedenle durup tartışmak yerine Richard'a ters bir bakış atıp, onlara sadece korkulu rüyam Acwell'in yerini sordum. Çünkü bugünün benim için yeterince uzun olacağına şimdiden adım gibi emindim.

KAYIP PRENSESWhere stories live. Discover now