BİRİNCİ BÖLÜM

45 6 21
                                    

Merhabalar, ben HavvaNur. Bu kadar.

Her hafta cuma günü yeni bölümlerle birlikte olacağız inşallah. Şimdiden herkese iyi okumalar.

Başlangıç tarihiniz buraya.

***

"Anne, sıkı tutsana düşeceğim şimdi ya!" Korkudan daha sıkı tutunmaya çalıştım duvara. Annem evde, sürekli uzun boyundan hava atan ağabeyime değil de bana perde astırıyordu. Peki ağabeyim ne yapıyordu? İçeride televizyon karşısında ayaklarını uzatmış uyuyordu.

"Kız düşmezsin, as artık şu perdeyi." Perdeye tutunarak anneme baktım sinirle.

"Kadın, her iki parmakta bir boğumu var bunun. Bitmiyor ki anasın-" Annem lafımı bitirmeden bacağımı parmaklarının kıskacına aldığında acıyla dizimi kendime çektim. Sonra tabii dengemi sağlayamadığım için sandalyenin üzerine koyduğumuz iki kırlentle birlikte yeri boyladım.

Popomun üstüne düşmemle kırıldığına emindim ama annem benimle değil de düşerken benimle birlikte yere düşen perdeye dönmüş söyleniyordu.

"Temiz perde yerlerde sürünüyor ya. Kızım sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?"

"Anne ben de düştüm ya, bu sefer kesin götümün kemiği kırıldı." Dedim acıyla. Annem en sonunda bana doğru dönmüştü. Elini uzattı kalkmam için. Yüzünden düşen bin parçaydı ama benim için değildi. Perde içindi.

"Ebrar, niye dikkat etmiyorsun kendine? Ancak bana laf yetiştirmeye çalış. O dilini yoracağına elini çabuk tutsaydın düşmezdin."

O sırada kapının zili çalmasıyla annem beni bırakıp kapıyı açmaya gitti. Benim odamın perdesi olsa söylenmezdim belki bu kadar ama ağabeyimin odasının perdesini de bana astırıyorlardı. Yahu benim odamın perdesini ağabeyim asıyor mu ki?

Annemin sesi gelmezken ayakta durmaya devam ederken annem beni bıraktığı gibi görürse söyleneceğini bildiğimden yere düşen kırlentleri yerden alıp tekrardan sandalyenin üstüne koydum. Elime perdenin ucunu alıp çıktığımda annem de odaya gelmişti.

"Ebrar, beni niye beklemiyorsun?"

"Annem, bitsin de çıkayım artık bu manda yavrusu oğlunun odasından."

Tam birkaç tane takmıştım ki ağabeyimin sesi odaya doldu.

"Hizmetçi işini hemen hallet çık odadan. Bizim işimiz var." Ağabeyimin biraz önce söylediklerimi duymasına gerilsem de ona yüzümü dönmedim.

"Hemen çıkayım istersen ağabey?" dedim. Yavaş yavaş kırlentin üstünden ona doğru dönerken. O sırada odada annem ve ağabeyimden başka birinin olduğunu daha yeni fark ediyordum.

Dünya tatlısı Zeynep teyzenin, muhafazakar oğlu Ömer ağabeyde buradaydı. Kapının önünde durmuş bana alayla bakıyordu.

Ev topuzum bozulmuş yana yatıyordu. Üzerimde geçen annemle pazardan aldığımız pijama takımım vardı. En ev hali bu olsa gerekti galiba. Ömer ağabeyden utandığımdan değildi bu durum ama dışarıda ki hiç kimse beni böyle bilmezdi. Çok süslü bir kız olmasam da her zaman iyi görünürdüm ben.

Güzel kızdım sonuçta.

Maşallahın var kız.

İç sesime beşlik çaktım.

"Hoş geldin Ömer ağabey." Dedim yalandan gülümseyerek. Yalandan çünkü pek sevmiyordum abimin bu arkadaşını. Küçüklükten kalan bir şey olsa da sevmiyordum işte. O ve bizi tanıyan herkes bilirdi.

"Burası bitince bizim eve de uğrasana kız. Annem çok sevinir."

"Zeynep teyze dese seve seve yapardım." Kırlentlerin üstünden aşağıya bıraktım kendimi. Dengemi sağlayıp ayağa kalktığımda ağabeyime ve Ömer ağabeye dik dik baktım. "Ama sizin bu orantısız büyümüş bedenlerinizi artık perde asmak için kullanmanız gerekmiyor mu?" Ellerim bozulmuş topuzuma gitti. Geriye doğru elimle itekledim.

ÜZERİMİZE DÜŞEN GÖLGELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin