👑10. BÖLÜM👑

287 23 5
                                    

Fırtınada akıntıya kapılan bir ağaç dalı misali varlıkla yokluğun arasındaki anlamsızlığını yaşayan yalnız kalmış kimsesizdim. Terk edilmek ve terk etmek arasındaki çizgide dolanırken terk etmeyi seçmiştim. En az acılı olan oydu çünkü. Etrafımdaki kalabalık sadece ses ve görüntüden ibaretken aralarında yaşadığım her an ciğerlerime doldurduğum her nefes bir cesedin yaptıklarından farksızdı. Kalabalık şehirde yaşayan bir kimsesizlikti benim ki!

Bu yüzden seçmemiş miydim terk etmeyi? Az insan çok huzur kavramını hayata geçiremeden etrafımı saran casuslarla direnmemiş miydim onlara inat? Yine ne istiyorlardı benden? Ne kalmıştı ki artık ellerimde aldığım nefesten başka.

Peki ya benim isteklerim. Ne istiyordum onlardan?

Sadece huzur istemiştim oysa ki! Üç yıldır uğraştığım her plandan vaz mı geçecektim? Hiç sanmıyorum! Şimdi ne yapmalıydım? Kararım ne olmalıydı?

Kapalı olan gözlerimi açmadan tekrar düşündüm. Basit bir şekilde ben gidiyorum diyemezdim. Geldiğim gibi gitmeliydim. Her an enselerinde beni hissederken yaşattıkları huzursuzluğu hayatlarının her safhasında yaşamalıydılar. Açtığım gözlerimle etrafımı inceliyordum. Ben gittiğimden beri hiçbir şeyi değişmemiş olan oda bile artık yabancıydı bana.

Omzumdaki yarayı tedavi ettirdikden sonra eski yalıya aileme ve bana ait olan eşyaları toplaması için Queny ve Eunji'yi görevlendirmiştim. Başta bende onlarla eve girdiğimde içimdeki sıkıntının nedenini elinde alyans gördüğüm beta ile anlamıştım. Luhan evlenmişti. Hem de bana haber vermeden. Ne gerek vardı ki haber vermesine? Bilmem hiç bir şey ifade etmiyordu. Habersizce silinmiştim hayatlarından, bile isteye. Yok etmişlerdi geriye kalan ailemizi.

Silmenin basitliği kolaydı dile. Anılarla dolu eşsiz bir belleğe sahipken kolay mıydı silmek? O anıları da yok etmek gerekmez miydi? Ailemi unutan birinin o hatıralara sahip olması ölenlerin ruhlarına saygısızlık olurdu.

Zihnime dolan düşüncelere uyarak bütün çerçeveleri kendim sökmüştüm duvardan yılların hırsını alırcasına!
Benim o hâlimi gören beta bile korkudan tek kelime edememişti.

Biraz sakinleşince kendimi şirkete atıp acil toplantı için herkesi aratmıştım. Değişen çok şey vardı! Yıllara inat tek değişmeyen bendim, odamdı. Gerçi bir önemi yoktu artık. Her şeye veda için buradaydım. Önümde imzalanmış dosyaya bakarken tekrar iç çektim.

Kore'de kendime göre bir hayatım varken burada fazlalıktan başka bir şey değildim. Son kozumu oynayacaktım onlara. Susulmuş, gizlenilmiş, üstü kapatılmış, bazı sırlar vardı ortaya dökülmesi gereken.

-"Efendim toplantı hazır." diyen sekretere başımla işaret yaptım. Sıra bizdeydi. Bunak Song istediği kadar kazandığını ima etse de ipler hala benim elimdeydi. Bu yaptıklarına devam etmesi kendi sonunu hazırlamaktan başka bir şey değildi.

Ceketimi üzerime geçirip toplantı odasına girdiğimde Luhan'ın karşısındaki hariç tüm sandalyeler doluydu. Yerime geçerken ortamdaki gerginlik el ile hissedilecek cinstendi.

-"Sizi tekrar görmek beni ne kadar mutlu etti anlatamam. Özelliklede batırdığınız şirket hisseleriyle."dedim bana ayrılmış sandalyeye otururken.

Kelimelerimin saf alay yüklü olmasına özellikle dikkat ediyordum.
Anlaşılan kimsenin cevap vermeye cesareti yoktu.

Herkese tek tek baş selamı verip yaptıkları iş hakkında bilgi alırken değiştirilmiş görevleride öğreniyordum. Sıra Bay Song'un yanında oturan kişiye geldiğinde tanıdık yüzle şaşırmamıştım. Fazlasıyla her gittiğim yerde bitiyordu. Queny'nin şunun adını anma derken demek istediğini şimdi anlamıştım.

Alone ChildWhere stories live. Discover now