Bölüm 25

7.6K 292 130
                                    

Buğradan....

İşe yaramaz korumların hamile bir kadını ellerinden kaçırdıklarına inanamıyordum. Zeynep' in kaçtığına ise akıl sır erdiremiyordum. Yediği önünde yemediği ardındaydı. Ona yaşayabileceği güzel bir hayat sunmuştum. Tıpkı annemin istediği gibi... Eve doğru son hızda ilerliyordum. Zeynep' i kaybedemezdim, bunun nedenini anlamlandıramıyordum ama kesinlikle onu kaybedemezdim. Hem o bana annemin emanetiydi.

Eve çok yaklaşmışken gördüm onu. Nefes nefese kalmış durmadan koşuyordu. Gittikçe yakınlaşıyordum. Beni farkedince patika yola doğru koşmaya başladı. Arabayı durdurup ardından koştum.

"Zeynep dur!"

Beni dinlemedi, tekrar bağırdım fakat yine durmadı. Çok yaklaşmıştım yine de koşuyor onu durduramıyordum. Son bir kez sesimi olabildiğince yükseltip durmasını söyledim. Bu sefer dikkatini çekmiş olacak ki arkasına döndü. Sonra bir an da aşağı doğru yuvarlandığını gördüm. Her şey ışık hızında gelişmişti. Ne yapacağımı bilemez şekilde donakalmıştım. Girdiğim şoktan çıkıp koşarak yanına gittim. Elleri ve yüzü toprak olmuş ve bazı yerleri çizilmişti. Durumunun ciddi olduğunu düşünmüyordum bu yüzden korkmamıştım fakat sonra bebeği aklıma geldiğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp temizledim. En azından hâlâ tek parçaydı. Baygın olduğu için tepki vermiyordu ama canının yandığına emindim. Onu dikkatlice kucağıma alıp patikayı tekrar çıktım. Bir an önce hastaneye gitmemiz gerekiyordu.

Kendi hastaneme getirmiştim çünkü kaçmayı göze alan insan polislere de her şeyi anlatırdı. Bu yüzden polislerin radarına girmememiz gerekiyordu. Arabayı hastanenin önüne hızlıca parkettim. İki hemşire yanlarında sedyeyle yanıma koştular. Yoldayken arayıp bilgilendirdiğim için kapıda hazır bekliyorlardı. Zeynep' i sedyeye alıp hızla içeri aldılar. Onları müdahele odasına kadar takip ettim. Doktorlar odaya girdiğinde ben de odanın karşısındaki duvara yaslanıp beklemeye başladım. Telefonumun zil  sesiyle sessizleşmiş koridor sesle buluşmuştu.

"Efendim Buğlem"

"Abi, Zeynep..."

"Buldum!"

"Nasıl, nerede iyi mi şimdi?"

"Bilmiyorum, hastanedeyiz. Bekliyorum"

"Ne demek hastanedeyiz ne oldu?"

"Buğlem, sonra konuşalım"

Cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Merak ettiğini biliyordum ama şu an konuşmak için kendimi iyi hissetmiyordum. Sanki küçük bir çocuktum ve şekerimi elimden zorla almışlardı. Öyle çaresiz öyle huzursuzdum. Çokça da kızgın... Ben ona bir çok imkan sunmuştum neden gitmek istemişti? Belki de tek istediği özgürlüktü. Çocukluğundan bu yana hasret kaldığı özgürlük...

Doktorların biri girip diğeri çıkıyordu. Ters giden bir şeyler vardı ve korkmaya başlamıştım. Yaklaşık yirmi dakika geçmişti ama hala bir bilgi veren yoktu. Ne kadar kötü olabilir ki diye düşünmeye başlamıştım. Huzursuz bekleyişin ardından nihayet bir doktorun aklına gelmiştim.

"Buğra bey, Zeynep hanımı siz getirdiniz sanırım"

"Evet, durumu nasıl?"

"Durumu malesef pek iç açıcı değil, düşmenin etkisiyle kafatasına darbe almış. Bunun yanı sıra bebeğin durumu kritik. Zeynep hanım bebeği hayatta tutmaya çalışırken kendi hayatını kaybedebilir. Şu an durumu stabil, ama her hangi bir komplikasyonda ya anneyi ya da bebeği seçmek zorundasınız çünkü ikisini hayatta tutmamız imkansız. Umarım öyle bir durumla karşılaşmayız!"

Ay TutulmasıOù les histoires vivent. Découvrez maintenant