Bölüm 39

6K 287 195
                                    

Cama vuran yağmurun ritmik sesi bir haftadır içimi kaplayan kara bulutları bir nebze dağıtmıştı. Odada tek başıma yağmuru seyredip zamanı öldürmeyi umdum. Anlam veremediğim bir yorgunluk kalbimi çevrelemiş üzerine mutsuzluktan bir çit örüyordu. Odada dolanıp telefon bulmayı umdum. Bir haftada en az yüz kez her yere bakmış olmama rağmen yine bakıyordum ve bu gereksiz arayış içimdeki kuşkunun sesini kesmeye yetmiyordu. Kapının kibarca tıklatılmasıyla koşarak kapıyı açtım. Yeni insanlar, yeni olmasalar da farklı yüzler görmekten mutlu oluyordum. Garson kıyafetleri giymiş, kat sorumlusu olduğunu tahmin ettiğim bir genç gözlerini yere dikerek "Dünya hanım, eşiniz sizi lobide bekliyor" dedi.

Başımla onaylayarak kapıyı tekrar kapattım. Ali beni aşağıda bekliyordu ve bu bekleyiş en fazla bir dakika sürecekti. Bunu bildiğim için hızla üzerime örttüğüm şalı düzeltip odadan çıktım. Bir dakikadan fazla gecikirsem kaçmış olduğum korkusu bedenine yayılacak ve koşar adım odaya gelecekti. Bunu daha önce tecrübe etmiştik. Tecrübe ettiğimiz bir diğer şey ise eğer kaçmaya kalkarsam kaçmama yardım eden kişiyi öldürecekti.

İlk geldiğimiz gecenin sabahında Ali duştayken kahvaltı getiren kat sorumlusundan telefonunu istemiştim. Arama yapmaya vaktim olmadan Ali, banyodan çıkıp elimdeki telefonu duvara fırlatmıştı. Zavallı adamı gözlerimin önünde hırpalayıp komodinin üzerinde duran silahı ağzına sokmuştu. O an hissettiğim duyguyu yeniden hissedip adımlarımı yavaşlattım. Adam ölmemiş, ama o korku bana da ona da yetmişti. Amacı belki de sadece korkutmaktı ama bu riski göze alamazdım. Hırpalanan adam ise hem susma payı için aldığı parayla hem de korkudan kimseye bir şey dememişti. Artık istesem de kaçamayacağımı otelin iki farklı çıkışında duran adamlardan dolayı biliyordum. Kendi kendime gülerek yoluma devam ettim. Hayatıma birden bire korumalar, adamlar, silahlar ve zorbalıklar dahil olmuştu. Asansördeki aynaya yansıyan aksime baktım. Bunca hangameye değecek bir kız bile değilken bunların neden başıma geldiğini düşünmeye çalıştım ama her zamanki gibi bir cevap bulamadım.

Lobiye girdiğim de Ali' nin telaşlı bakışları etrafta dolaşıyordu. Otelden dışarı her çıktığında gözlerinde aynı telaşla karşılaşıyordum. Halbuki her hareketimi izleyen adamları vardı ama yine de onu atlatabilmemden korkuyordu. Bu telaş bana güç veriyordu. Beni görünce rahatlığın nüfuz ettiği yüz hatlarıyla genişce gülümsedi.

"Dünya' m acıktın mı?"

"Benim adım Zeynep, bana Dünya demeyi bırak Ali"

"Senin adın Dünya, sen benim dünyamsın. Kafanda kurduğun olayları unutacaksın aşkım!"

"Ben hiç bir şeyi kafamda yaşamadım Ali! Beni delirtmeye çalıştığını anlayabiliyorum"

İnsanların oradan oraya umursamazca dolaştığı lobide kendimi güvende hissediyordum. En azından beni öldürebilmek için odaya çıkarması gerekiyordu ve o nokta da çığlığı basacaktım. Yapmadı, bunun yerine ılımlı ses tonuyla beni ikna etmeye çalıştı. Yaşadığım her şeyin kafam da gerçekleştiğini ve bizim mükemmel bir evliliğimiz olduğunu savunuyordu. Tabii ki ona inanmıyordum ve aklımı yitirmediğimi biliyordum. En azından henüz...

"Hadi yemek yiyelim Dünya' m"

Gözlerimi devirdim fakat cevap vermedim. Bir hafta boyunca bana şiddet uygulayacağı anı bekleyip onun korkusuyla uyudum her gecemi ama öyle bir şey olmadı. Aksine otele ilk geldiğimiz gecenin sabahında hırpaladığı kat sorumlusunun ardından benim hasta olduğumu söylemiş ve oynadığı oynu asla bozmamıştı. İyi bir eş gibi davranıyor ve benim istemediğim hiç bir şey talep etmiyordu. Yine de kaçacağım korkusunu yaşıyor ve beni takip ettiriyordu. Buna sebep olarak da kafamın içinde yaşadığım dünyaya aldanıp onu terk etmemden korktuğunu ileri sürüyordu. Tıpkı eşini seven sorumluluk sahibi bir eş gibiydi.

Ay TutulmasıWhere stories live. Discover now