Weak Beauty

5.1K 445 52
                                    

"Zafiyet geçirmiş, majesteleri." Hekim muayenelerini yaptıktan sonra kısa vakit önce uyanmış olan genci bırakıp odanın öteki ucundaki krala bildirmişti durumu. "Beslenmesi iyi değil belli ki. Yediğiyle, içtiğiyle yakından alakadar olmak gerekir." Utana sıkıla konuşmasına devam etti. "Ruhu da sıkılmış anladığım üzere. Yemekleri içi almıyor olsa gerek."

Çatık kaşlarıyla hekimi dinlerken bakışları sahiden de zayıfladığı belli olan gençteydi kralın. "Alakadar olması için birini görevlendireceğim." İçinin almamasıyla ilgili konuşmak istemiyordu.  Çünkü kral, asla kendini suçlamazdı. "Bilmem gereken başka bir şey yoksa çekilebilirsin."

Lafının üstüne saygılarını belirtip odayı terk eden hekimden sonra oda bir süre sessizleşmişti. Taehyung odanın bir ucundan Jungkook'u izlerken Jungkook'sa kralın olduğu tarafa bakamıyordu, onun kızmasından çekiniyordu. Odada derin bir sessizlik hakimken sessizliği bozan şey Jungkook'un sırtını krala dönmesiyle hışırdayan çarşaflar olmuştu.

"Böyle kaçamazsın benden." Kral yatağa doğru birkaç adım attı. "Bana bak." İçinde hoşuna gitmeyen bir duygu vardı fakat öfke olmayan bu şeyin adını dahi bilmiyordu. "Sen dönmezsen ben döndürürüm." Duyduğu titrek soluk ve burun çekme sesiyle içindeki o sevmediği hislere yenileri eklenmişti.

"Affedin." Jungkook gözlerini silip kraldan tarafa döndü ve yatmayı bırakıp yatağa oturur şekle geldi. "Saygısızlık ettim." Bakamıyordu onun gözlerine, öfkeli bakışları görmek istemiyordu. Bilmiyordu ki o kırmızı gözlerin endişeyle baktığını, şefkatle baktığını, kaybetme korkusuyla ve suçlulukla baktığını.

"Sana vurdum diye mi?" Bir solukta soruverdi başkaları karşısında haşmetle varolmasına rağmen bu gencin karşısında bunun için çabalayan kral. "Hapsettim diye mi, esir aldım diye mi, seviştim diye mi?" Öfkeyle çatılmıştı yine o güzel kaşlar, fakat öfkesi kendineydi. "Neden ayakta duramayacak hale gelene kadar kendini aç bırakıyorsun?"

"B-ben..." Taehyung'un bu soruları ağır gelmişti ona. "Eğer belirli bir sebebi olsaydı majesteleri, b-bunlara gelene kadar pek çok ayrı sebep var." Burnunu çekip hemen bilekleriyle gözlerini sildi. "Fakat hayır, bir sebebi yok." Alt dudağı titrediğinde derin nefesler alıp kendini sakinleştirdi. "Çok daha mühim sebepler." Sesi fısıldar gibiydi.

Taehyung'u öfkelendiriyordu bu bilinmezlik. Daha doğrusu, o içindeki endişeyi "öfke" olarak adlandırıyordu. "Sebebi umrumda değil o halde. Netice beni ilgilendiren." Yumruğunu sıkarak sakin kalmaya çabaladı. "Jimin'i asker gibi başına dikeceğim. Bir tane de hekim seni her gün kontrol edecek. Ben seferden döndüğümde de böylesine sıhhatsiz olursan suçlusu ya Jimin'dir ya da hekimdir, bilesin." Bunu söylerken amacı tehdit değildi aksine bir nevi kendince içini rahatlatmaya çalışıyordu gencin.

"Yapmayın majesteleri..." Yavaşça kafasını kaldırıp kralın kırmızı gözlerine baktı, mavi gözleri endişeyle parlayan prens. "Benim yüzümden bir kişi daha zarar görmesin, lütfen." Bütün ülkesi askerlerinin güvenini kazanamadığı için harap olmuştu. Zaten onların bunu yaşaması değil miydi kendini duygularına bırakamama sebebi?

Kral şaşırmıştı duyduklarına, ne kadar da farklı düşünmüştü kendisi oysa. Yine de bozamazdı kendini, duruma uyum sağladı. "O halde sağlığına dikkat edeceksin. Başka çaren yok." Karşısındaki genci son kez süzüp duruşunu dikleştirdi. "Akşam yeniden seni kontrol etmeye geleceğim. Yemeğini yememiş olursan eğer, zorla yediririm." Ciddi olduğunu belli etmek için kaşlarını çattı ve arkasını döndü. Yapılması gereken işleri vardı, Jungkook'u bırakıp gitmek istemese de. Odadan sert adımlarla çıkıp kendi odasına yöneldi. Bogum'la konuşacakları vardı.

•••

"Onu en başında durdurmadığım için cezamı çekmeye hazırım majesteleri, yeter ki yüce kralımız size ve ailenize zarar veremesin." Vezir Doyoung'un başyardımcısı Taeil, krala yapılan bütün suikast girişimlerinin sorumlusunun kendi amiri olduğunu itiraf etmişti az önce. Kral Taehyung onu soğukkanlılıkla dinlese de aklında vezirine nasıl ceza vereceği geçiyordu. Çok cesur bir adamdı veziri, koskoca İgnis Kralı Kim Taehyung'u öldürmeye kalkışacak kadar cesurdu hem de.

"Sürgün edileceksin." Taeil, her ne kadar ihbar ve itiraf etmiş olsa da bir tehditti. Risk almak söz konusu bile olamazdı, özellikle de Anemos Seferi arefesinde. "Ailenle birlikte sürgün edileceksin. Onlara dokunmayacağım." Bu onun için bir ödül olmalıydı, sonuçta bir insan daha ne isteyebilirdi ki?

Neredeyse mutluluktan gözleri dolmak üzere olan adam, başını eğebildiği kadar çok eğdi. Saygısından ufacık oldu kralının karşısında. "Tanrılar her daim yanınızda olsun majesteleri. Minnetlerimi kabulünüzü arz ederim."

"Alın şu adamı karşımdan!" Sinirleri bozulmuştu Taehyung'un. Yeterli ceza vermediğini fark etmeden bu adam gitmeliydi. Neden bu denli vicdanlı davrandığını kendisi de anlamlandıramıyordu fakat sorgulayamıyordu da kendisini. Altında çok ahmakça bir sebep yatmasından korkuyordu.

Görkemli tahtının iki yanındaki askerler Taeil'i götürürken sert bakışlarını onların üstünde tutmaya devam etmişti. Taht odasından çıktıklarındaysa bakışlarını pencereden dışarıya çevirdi. "Canını kurtardın Bogum." En yakınının hain olmasındansa, babasının dönemimden kalan vezirin hain olması onun için daha kolaydı. "Lakin bunun için elbette bir ödül almayacaksın. Vazifeni yerine getirdiğin için seni ödüllendirirsem, bu saçma olur." Yavaşça başı önünde onu dinleyen adama döndüğünde yüzünde hafif bir sırıtış vardı. "Fakat Vezir Doyoung idam edildiğinde, bana bir vezir gerekecek."

Bogum bir anlık şaşkınlığı ve heyecanıyla başını kaldırmış fakat kralının karşısında olduğunu hatırladığında yeniden eğmişti başını. Vezir olmak demek bütün kraliyet ailesine yakın olmak demekti, aşkına yakın olmaktı vezir olmak.

"Çok çabuk sevinme Bogum, aklımdaki isim sen olsan da bu her an değişebilir." Bakışları yeniden pencereden dışarı döndüğünde aklında sadece yakın zamandaki sefer vardı. "Kendini kanıtlamaya bak, sefere kadar. Ancak kendini her alanda kanıtlarsan Anemos Seferi'ne vezirim olarak gelirsin. Vezirim olursan da fetihimiz sonucunda sağ dönmen kesin olur." Sıkıldığını hissetmiş ve ayaklanmıştı. "O hainin katlini bugün istiyorum, yarına kalmasın."

Taht odasından çıkarken adımları sakindi fakat aklı çok doluydu. Bir yandan sefer varken, bir yandan yeni bir vezir, çok başka bir taraftaysa Jungkook vardı. En çok kafasını dolduran da oydu zaten. Güzel gözlü prens Jeon Jungkook. Ona böylesine alışmışken seferde kafasını nasıl toparlayabilecekti de gücünü tam verimle kullanacaktı?

Upuzun bir aradan sonra, selam! Umarım bölümün kısalığından dolayı linçlemezsiniz :)Beğeniyor musunuz hikayeyi, nasıl gidiyor?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Upuzun bir aradan sonra, selam! Umarım bölümün kısalığından dolayı linçlemezsiniz :)
Beğeniyor musunuz hikayeyi, nasıl gidiyor?

aqua et igni | taekookWhere stories live. Discover now