36: Uçurumdan Düşen Umutlar

3.2K 228 211
                                    

Selamun aleyküm.

Bu kitabın can alıcı bölümlerinden biri de bu bölüm. Yazarken heyecanlandım ve tepkilerinizi merak ediyorum.

Keyifli Okumalar.

David Kushner , Daylight

🍀

Şafak ucu düğümlenmemiş bir dikiş gibi mavinin birçok rengini barındırmaya meyleden gökten söküyordu. Alacalı bir kızıllık yayılıyor, O'nun göğsünde eşini gördüğüm turuncu ışık yavaş yavaş yükselip sararıyordu.

Tutuklu kalan notalar gibiydim. Avuç içimdeki keskin ağrı kalbimdeki sızının yanımda devede kulaktı. Bir gerçeği defalarca inkar ettikten sonra kabullenmek, aynada aptallığımla yüzleşmek, kasırgalara ördüğüm duvarlar içinde kapılar açmak, zehir zemberek sözleri sineye çekip içimdeki fırtınaya güneş doğmasını beklemek....

Bunlar artık beni yormuştu.

Sabahın ayazı tenimi yılan ısırıkları gibi can yakan ısırıklarla ısırıp büzüştürürken, gözlerim uçurumun en uç noktasından görme fırsatım olduğu ormanda, dağın eteklerinde ve küçük küçük gözüken evlerdeydi.

Rüzgar yelesini savuran bir at gibi son sürat dolanıyordu ormanın içinde. Yapraklar hışırdıyor, ara sıra dağın eteklerinden kurt ulumaları yükseliyor, tepemde dolaşan birkaç kartal keskin sesler çıkararak rüzgarın şarkısına eşlik ediyordu.

Saatin kasnağına işlenen zaman ilmek ilmek geçti yaralarımın üzerinden. Her ilmekte boğazım düğümlendi, avucumdaki yanık büyüdü, kalbimdeki kesik kanadı.

Gelmedi. Gelmeyecekti.

Ben onu gömmeye hazırdım da, içimden söküp atmaya gücüm yetmez gibi geliyordu. Onu gömmek için önce kendimi gömmem gerekiyordu.

Gömdüğümde çiçek olup toprağımda yeşerecekti.

Söküp atmaya çalıştığımda kalbime bağlı bir atar damarı kökünden koparacaktım sanki.

Anlam veremiyordum. Nasıl olduda bu derece kazındı yüreğime? Nefret hala taptazeyken, birini sevmek mümkün müydü? Toydum, cahildim, kör ve saftım. Her şeyi bildiğimi sanıyordum.

Bilmiyordum. Karantinadan çıkarmadığım kalbim birkaç aydır onu yakan, acıtan fakat yaşadığını hissettiren gün ışığına maruz kalıyordu.

Gün ışığı onun kızıl gözleriydi.

Birbirini takip eden adımları işittiğimde soğuktan titreyen bedenim heyecandan titremeye başladı. Yeri sarsıp ecel gibi üzerime gelen adımları durdu. Arkamdaydı. O hep arkamdaydı. Gölgesini hissediyordum.

"Geldim." dedi. Öyle bir söyledi ki yanıma değil hayatıma, benim için meydanları, nefretleri, kinleri; kan göllerini, savaşları, ölümü aşarak geldi sandım. Yakasına kan gülleri takıp, çığları aşıp geldi sandım.

"Babam bana küçükken masallar anlatırdı..." dedim kısık ve titrek bir sesle. Ona anlatmak istiyordum. Ölü bir cenin olup şu uçurumdan yuvarlanmak tehlikesinde bile olsam, ona anlatmak istiyordum. Ondan ne kadar nefret ettiğimi, gözlerini mıh gibi kalbime nasıl çaktığımı.

Başlangıçları kötü yapan bir insandım esasında.

"Babam beni çok severdi. Onun sevgisi kışın ayaklarımı uzattığım soba kadar sıcacık, denizde tutunduğum can simidi kadar güvenliydi. Bir gün aşık olursam karşıma onun gibi bir adam çıksın istedim. Onun gibi merhametli, onun gibi güzel bir adam olsa. Babam kadar sevsem fakat asla babam gibi sevmesem." Omzumun üzerinden ona baktım. Göz göze geldik.

MecruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin