31.12.1994

409 36 41
                                    


HERKESE MUTLU YILLAR ❤









Sakın unutma; bir umut öldürür insanı, bir de vicdan. 
                                                        SUSKUNLAR








Aracından inip kürklü kaşesinin kuşağını sıkıca bağladı. İnsanın içini donduran soğuklukta bir kış günüydü. Bagajdaki paketleri kucaklarken aracı görünce tanıyan bekçi hemen yardım etmek için yanına koştu. Her yılsonunda elleri kolları dolu gelirdi bu yuvaya, yalnızca yılsonları değil bayramlarda ve oğlunun doğduğu gün olan her 8 Kasım’da. Vicdanının bir zekatı gibiydi bu ritüel, yalnızca bu yuvaya değil, İstanbul’daki pek çok yuvaya, sosyal hizmet yurtlarına hediyeler gönderirdi ancak burayı istisnasız her yıl bizzat kendisi ziyaret ederdi. Çünkü burası, oğlunu kapısının önüne bırakıp gittiği yuvaydı.
Onun bebeğini çoktan buradan götürmüş olsalar da onun için hala Asaf’ın yuvasıydı burası.

Ellerinde paketlerle oyun odasına girdiği an odadaki tüm çocuklar üzerine çullanıp hediyelerini istiyorlar, bir teşekkür olarak boynuna sarılıyorlar, hediyelerini açmak için sabırsız bir telaşla hızlı hızlı öpüp paketini kucaklayarak uzaklaşıyorlardı. Hülya hepsinin isimlerini, en sevdikleri oyuncakları, ihtiyaçlarını biliyor, isimleri yazılı paketleri her birine elleriyle teslim ediyordu. Onların gözlerinde o ışıltıyı görmek tertemiz sevgiyi tatmak Hülya’nın kendisine verdiği en güzel armağan oluyordu. Bazılarının paketleri açmalarına yardımcı oluyor, içinden çıkan hediyeye gösterdikleri sevincin mahcupluğuyla yüreğine bastırıyordu onları.

Yuvanın toplantı salonuna geçiliyor, orada çocuk şarkılarıyla mini bir konser veriyor, onların neşeli danslarıyla adeta mest oluyordu. Onlarla gülüp eğleniyor, çocuk oluyordu. Bu keyifli dakikalar kendisinin yorulmasıyla son buluyordu, çocuklar her yana dağılmış, oyuncaklarıyla oynuyorlar, koşuşturuyorlar, bu gece girilecek yeni yılın sevincini yaşıyorlardı. Ancak koridordan geçerken yarım açık halde bulduğu kapıdan gördüğü kadarıyla içlerinden biri pek de sevinçli durmuyordu.

Ne tören alanına inmiş ne hediye almıştı. Öylece pencerenin dibinde, bir başına dışarıyı seyrediyordu. Eliyle araladığı an gıcırdayan kapıdan geçip bu küçük beyefendinin yanına gitti Hülya. Dışarıyı beyaz bir örtü gibi kaplayan karı izliyordu. Hülya, yatağın ucuna oturup onunla iletişime geçebilmeyi umarak aklına gelen ilk soruyu sormuştu.

“Neden buradasın?”

Cevapsız geçen birkaç dakikanın ardından onun yerine bir yanıt sunmuştu bu sessizliğe.

“Burada tek başına oturup yağan karı seyretmek, yeni yıl hediyeleri açmaktan, arkadaşlarınla dans etmekten daha keyifli sanırım?”

Bu kez sessizliği bir yanıt olarak kabul etmişti ancak ondan bir cümle, hiç değilse bir ses duymak konusunda ısrarcıydı.

“Halil? İsmin Halil’di değil mi?”

Kendi kendisini başıyla onaylayarak sanki umurundaymışçasına ondan bir dakikalığına izin isteyip hediyelerden onun için hazırladığını bulduktan sonra hızla yanına döndü. Hiçbir eylem sarf etmeden olduğu gibi duran beyefendinin kırmızı renkte, hologram desenli, parlak bir ambalaj kâğıdına sarılı ve üzerinde yeşil renk bir hediye paketi süsü olan kutuyu onun ayakucuna kadar uzattı. Paketin üzerinde kocaman Halil yazıyordu.

Bu yuvaya henüz yeni gelmiş, adaptasyon sıkıntısı yaşayan, kimseyle iletişime geçmeyen bu ufaklığı hiç tanımasa, ne sevdiğini hiç bilmese de ona özel de bir hediye ayarlamıştı. Bu çocuğu geldiği son birkaç seferdir görüyordu ancak hiç sesini duymadığından, yaşıtlarıyla oynadığını görmediğinden, hediyeleri getirirken özellikle onun yüzünde bir kez olsun tebessüm görebilmek için çok heyecanlanmıştı. Fakat nafile bir heyecandı, belli ki bu ufaklığın değil hediyeyi açmak, arkasını dönüp bakacağı bile yoktu.
Bu yalnız, mahzun, düşünceli hali Hülya’nın içini eziyor, bu çocukta kendi vicdan yarasını görüyordu.

ÇOBAN YILDIZI🌠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin