B5

57 9 15
                                    

Multimedya: Oğuz Kaya

İnsanoğlunu anlamak zordu hayatta. Belki de anlamamızın zor olmasının nedeni doğasından kaynaklanan bencillik ve açgözlülüktü. Size kısa bir örnek vereyim. Havalar soğudu zaman insanlar yazın gelmesini istiyordu lakin bu sefer yaz geldiği zaman sıcaklardan şikayet edip kışı istiyorlardı. Dediğim gibi insanoğlunu anlamak zordu. Zaten niye felsefe gibi insanları anlamak için bir ders yaratsınlar ki?

Bu yargıları dışarıdaki insanları gözlemleyerek kazanmadım. Çok yakın birini gözleyerek kazandım. Kendimi...

Okulun bahçesindeki o konuşmalardan ve Sevgi ile olan o bakışmadan sonra 2 gün boyunca Sevgi'yi ne görmüştüm ne de onunla ilgili bir his hissetmiştim. Sanki bütün bu hisler bir anda yok olmuştu. Aslında bu iyi bir şeydi. Çünkü Sevgi 'ye karşı artık bir saplantım olmayacaktı. Başımda hiç istemeyeceğim bir aşk serüveninden kurtulmuştum. Lakin tüm bu olumlu şeylere rağmen içimdeki bir parça oldukça huzursuzdu.

Bu huzursuzluk daha çok beni yadırgayan türdendi. Ne oldu da bir anda Sevgi'ye karşı hislerim değişmişti? Peki ya bu hisler onla çıkarken yok olsaydı. Onu elde ettiğim zaman ortada bıraksaydım. O zaman benim diğer erkeklerden bir farkım yoktu Sırf bedenlerindeki arzuyu tatmin etmek için insanlardan hoşlanıp ve bu arzuya ulaştıktan sonra ayrılan erkeklerden bir farkım olmayacaktı. Ama ben Sevgi'ye karşı olan ilgimi cinsel bir hoşnutluk değil de daha çok masum bir sevgi olarak düşünüyordum. Aynı Mecnun'un Leyla'ya olan ilgisi gibi...

Ama yine de tüm değişip duran hislere rağmen ben Sevgi'den geçici bir hevesle hoşlanmamıştım. Peki bunu nasıl mı biliyorum? Bugün gerçekleşmiş olan olay sayesinde.

Bugün günlerden perşembeydi. Arslan, Oğuz ve ben 15 dakikalık uzun teneffüste boş olan sınıfta takılıyorduk. Sınıfta sadece biz ve her zaman öğretmen masasında en yakın sırada olan ve not ortalaması 95 olan Ece duruyordu Kafasını önünde roman okuyordu.

Oğuz ve Arslan ona yadırgayan bakışlar yolluyordu. Suratlarında alaycı bir gülümseme hakimdi. Ben ise bu senenin yeni dersi olan Atatürk İlke ve İnkilap Tarihi kitabını incelemekteydim. Aramızdaki kısa süreliği sessizliği Oğuz bozdu.

"Ulan şu Ece'ye bak. Kız, okulun ilk haftasında ders çalışıyor." dedi. Arslan'da ona katılmakta gecikmedi.

"Haklısın. Hiç mi arkadaşın yok arkadaş? Git şu güzelim 15 dakika teneffüste git hava al, arkadaşlarınla takılsana." dedi.

Bir anda nedense suratımda istemsiz bir şekilde bir sırıtma belirdi. Oğuz'un veya Arslan'ın Ece ile dalga geçmesine gülmüyordum. Onların dediklerine gülüyordum. Çünkü söyledikleri tüm bu şeylerde ayrı bir ironi saklıydı.

Birincisi Oğuz, Ece'nin okulun ilk haftasında ders çalışmasını yadırgıyordu ama Ece ders çalışmıyordu, roman okuyordu. Oğuz bunu anlamayacak kadar konudan uzaktı.. Oğuz aslında bu eleştiriyi bakarken aslında en yakın arkadaşı olan beni eleştiriyordu. Çünkü Ece'nin aksine ders çalışmaya en yakın kişi bendim.

İkincisi Arslan Ece'nin en uzun teneffüste neden hava almak için dışarı çıkmadığı için eleştiriyordu. Halbuki birazcık insanlara değil de kendine baksaydı, durumun farkına varırdı. Sınıfta Ece ile birlikte biz vardı ve Arslan dolaylı yoldan Ece'yi değil bizi eleştiriyordu.

Yani tüm bu olanları özetlemek gerekirse; Eleştirdiğimiz Ece değildi. Kendimizi eleştiriyorduk ve işin kötü tarafı bunun farkında olmayanlar eleştiriyi yapan kişilerdi.

Aslında arkadaşlarımı uyarmam gerekiyordu ama bunu nedense yapmak istemiyordum. Çünkü her ne kadar onları uyarsam da büyük ihtimal bana alay ederek geri dönüş yapacaklardı. Buna hiç gerek yoktu.

1 KADEH SEVGİWhere stories live. Discover now