Başlangıç +

1.3K 38 4
                                    

Her bitiş yeni bir durumun başlangıcı olur genelde. Tutunulan yeni bir dal artık büyümüş olur. Gerçi; büyümese bile çaresizce o dala sarılmaktan başka ne çözüm gelir ki o an aklına? Geceler de öyle bitmez mi bazen. Gözlerin yenilip ışığa açar da, kapatmak için can atarsın.

Breana da, anne ve babasını kaybettiği ilk zamanlar böyle uyanırdı yeni güne. İleri değil, gün be gün geri sarabilse hayatını, yapardı. Klanlarına, ailesi öldüğünden beri, diğer klanlardan onlarca insan gelip gitmişti. Düşman klanlar hariç, gelenler ağabey-kardeşi hiç yalnız bırakmamış, bir kaç temsilciyi de orada bırakarak her tür istekleri için hazır halde bekletmişlerdi.

Fey ailesi Moonguard klanının liderleriydi. Babaları Nicholai Fey ve anneleri Salem Fey; bu küçük topluluğa liderlik yapıyorlardı. Nicholai, adaletli, her daim halkını ve ailesini düşünen, onların huzuru için günlerini gecelerini birbirine katan, anlaşmalar yapan biriydi. Bunları yaparken bir an bile gururundan ödün vermezdi. Bu gurur timsali halleri, tüm halkına örnek teşkil ederdi. Salem ise, gözünü eğitime dikmişti. Diplomasiden anlıyordu. Masaüstü savaşlarda kocasının yanında oturur elini tutar ona destek verirdi. Gerektiğinde en zor durumları bile ustaca halkına anlatan ise Salemdi.
Geride bıraktıkları iki çocukları Breana Loren Fey ve Lion Jorden Fey ise artık bu klanın liderleriydi. Ailesi daha çocukluktan çocuklarını eğitmişti. Diplomatik işler, savaş stratejileri hakkında en iyi eğitimleri almaları için ailesi her şeyi yapmıştı. klanlarına iyi donanımlı, düşmanlarına, en güçlü müttefiklerine bile ezdirmeyecek iki evlat bırakmıştı. 

Lion, babasından iyi bir kral olacaktı. Çocukluktan itibaren tüm diplomatik toplantılara gönüllü olarak katılmıştı. Takım lideri gibi davranmayı, yönetmeyi, çok iyi stratejiler kurmayı öğrenmişti. Savaşta bugüne kadar önerdiği tüm savaş taktikleri ise her daim klanlarına başarı getirmişti.
Breana ise, bir erkek çocuktan görülen tüm asilik ve çılgınlıkları yaparak, ailesinin bu ihtiyacını (!) karşılamıştı bir nevi. Onun işi yalnızlıktı. Küçükken abisi babası ile toplantıda iken, Breana zindandaki mahkumlara gözünü dikerdi. Hatta tüm yerlilerinin büyücü oldukları, insanları çok rahat kandırıp kim olursa olsun acımadan katlettikleri, hiç bir klanın konuşturamadığı Dracety klanından bir cadının karşısında saatler oturmuş konuşmuştu.
Yemek vakti gelip de Breana'yı bulamayınca tüm aile şatoda aramaya başlamış, en son zindana baktıklarında ise şok olmuş halde kapıda kalakalmışlardı. Babası gözlerine inanamıyordu; o cadı, tüm ailesi ile ilgili bilgileri tane tane kızına anlatıyordu. Kızı ise boyunun çok üstündeki sandalyeye kurulmuş, bacaklarını sallayarak sakince cadıyı dinliyor, bir yandan da gülümseyerek kafa sallayıp cadıyı onaylıyordu.
Ergenliklere geldiklerinde Lion tüm seferlere, diğer müttefik ziyaretlerine katılıyordu. Toplantılara girip çıkarken Highlow klanının lideri Odeon Petcoy'un oğlu Dustin ile çok iyi dost olmuşlardı. Bu dostluğun bir benzeri de büyüklerde olması için babası yollar arayıp duruyordu.
Highlow'ların en iyi özelliği asker kökenlilerdi. Orduya her şeyden daha fazla para ve emek harcıyorlardı. Çocukluktan beri eğitim alıyorlardı. Kral bu konuda oldukça katıydı. En güçsüz gruplar ve insanlar barınıyordu. Birlikten medet umarlardı. Halkı oldukça eğitimsizdi. Bu sayede aileler asker olarak çocuklarını çok rahat bir şekilde yolluyor, ölmesi durumunda ailenin borçlu olmasını asla yadırgamadan ya çocuk yapıyorlar, ya da başka oğulları varsa mutlaka orduya yolluyorlardı.

Nicholai Fey, böyle bir orduya sahip olmanın avantajlarını çok iyi görebiliyordu. Kendinin yönettiği böyle bir insan sürüsü ile tüm klanları; Firecry'ı bile dize getirebilirdi.

Moonguard'ın bu kadar az sayıda iken bir çok savaşta kazanması müttefiklerine bağlıydı ancak, besledikleri hayvanlar da en az onlar kadar gururluydular.
Moonguard halkının her bir üyesi, ergenlik döneminde bir sınavdan geçerlerdi. İnanışlarına göre, etraflarını çeviren, bu kocaman orman onların ruhlarının esin kaynağıydı. Bu ormanın içindeki bir kurt onların tam ruh ikiziydi. Ergenliği atlatan, savunma eğitimini de bitiren gençler, bu ormana girerlerdi. Ve döndüklerinde ellerinde mutlaka bir adet yavru kurt olurdu. Vahşi kurtların onlara bir armağanıydı. Zaman ilerledikçe bu kurtlarda sürülere dönüşmüşler ve her tür savaşta onların yardımcıları olmuşlardı. Nicholainin kurdu Horus, dünyanın en sadık olabilecek kurduydu. Çocukken Breananın üstüne binip gezmesine, öpmesine bile tepki vermeden oturur sahibine bakardı. Salemin kurdu Luzi ise dadıydı. Onlar toplantıdayken iki yaramaza dadılık ederdi. Breana onun suratını boyalarla boyadığı zaman, yalayarak teşekkür etmişti. Lion her sendelediğinde koşarak onun peşinden gitmişti. Lion büyüdüğünde bu ormana girmiş ve elinde yavruyken bile iri duran bir kurtla gelmişti. Adını Rufus koymuşlardı. O da gerçekten Lion gibiydi. Ciddi olması gerektiği yerlerde ciddi, ama iş oyuna girince de Breana ve Lionun en iyi arkadaşı.
Sıra Breana'ya geldiğinde ise, o girmişti ve uzunca bir süre dönmemişti. Yol boyunca onlarca kurt sürüsü, yanına gelip kızı selamlamışlardı. Ama Breana hiç bir yavruyu annesinden ayırmak istememişti. Tüm sürüyle oynamış ama herhangi birini alıp yola koyulduğunda ağlayarak geri dönmüştü. Hiç bir yavruya sahip olmak istemiyordu. Sahiplenip isim koymak kendine benzetmek, kurt gibi erdemli bir hayvana eziyetti.Onların yeri bu vahşi sürüydü. Onun kalesi değil. Ama ailesine bunu nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. 

Ejderlerin Leydisi(DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now