Bölüm 4

299 23 3
                                    

Bir uğultuyla soğuk çarpıyordu yüzüne. Derin, derisini yırtıcak kadar güçlü bir rüzgar; göz kapaklarını yukarı doğru zorluyordu.
Breana, gözlerini açmak için bir gram bile hali yoktu. kendini nasıl olduğunu anlamadığı bu uğultulu rüzgarın içine bıraktı.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ancak rüzgar bir şekilde azalarak sonlanmıştı. Endişe mırıltıları etrafını sarıyordu.
Gözlerini ağlayarak açtı.
-Mr. Orca diye inledi
Yanında Jude duruyordu.
-Heyy tamam tamam geçti.
-onu o ayı öl öl öldürdü
- hayır demeyi öyle çok isterdim ki. Ama maalesef yaşananlar gerçek.
-ben en son onu gördüğümü hatırlıyorum sonra yığıldım. Nerede
- gömdük. Senin ne zaman uyanacağını bilmiyorduk. Uyanacağını bile bilmiyorduk. Norvin belki tedaviye cevap vermeme ihtimalin olduğunu söylemişti
-Norvin mi ? Dedi şaşkınlıkla
- evet. Norvin ve o ejderi seni yamacın oradan aldılar. Kanaman çok fazlaydı. Ejder kanını sana sunmayı kabul etti.
- ne dedin sen. Kanı mı? Jude ejder kanını öyle önüne gelen herkese sunmaz
- sen her gün karşılaşılan biri değilsin. Norvinin dediğine göre cesur olduğunu düşünüyormuş. Aptalca bir cesaretmiş ama takdir etmiş. Üstelik onu kurtarmışsın
-aslında onu ayıdan kurtulmak için salmıştım geç kaldım. Onun yerine Orca yı kurtarabilirdim.
-hayır bu sefer ikinizin içinde ağlamak zorunda kalırdık. Kurtların nasıl kaçtığını görmedin mi? Orada yapılacak tek hamle oydu. Aklını da takdir etmiş o ejder
-neden orcayı kurtarmadı. Ben iyileşirdim
- Breana o an Orca için çok geçti. Senin de çok az zamanın vardı. Yani varmış. Ölüm döşeğindekilerde işe yarıyormuş kanı. Diriltebilen bir iksire dönüşmesi ejderin yıllarını alıyormuş.
- o ne be
-şarap gibi işte
Breana nın hiç gözyaşları durmadı. Kurtarılmış olmaktan memnun değil gibi hissediyordu. Tam kurtarılmamıştı. Yarımdı. Ruh hayvanı olmadan moonguardlar bir yaşayan ölüye dönüşürlerdi. Breana da yavaştan ölüye dönüşecekti.
Norvin onlara ayrıldıkları bölümde ejderine yaslanmış ayaklarını uzatmıştı. Düşünüyordu. Breana yı kanlar içinde bulmuştu. Hayvanı ölmüştü. Artık o da yarı ölüydü
Bir şövalye savaşamadan yitip gitmişti. Üstelik Perseus un saygısını kazanmıştı. Kanını herkese vermezdi ejderler.
Zincirlerinden kurtulur kurtulmaz uçarak Norvin'i almış yamaca getirmişti. O sırada etrafta saklanan bir iki greyskull topluluğunu da yoketmişti. Kızın yarasından akan kanın kokusunu almıştı. Ama Orca nın öldüğünü bilmiyordu.
Kızı gelip de porsuğun dibinde yığılmış halde görünce, Norvin in telaşını hissetti. Ne olmuştu da bir kaç günde böyle derince bir tutku beslemişti bu adam. Yardım etmeyi onun için de istemişti. Ancak kızla ilgili başka bir gerçek vardı, onu; ejderhayı duymuştu
Gelip ona müzik yaptıklarında sesi için "çok güzel" demişti. Breana bunu duymuş ama ejderden geldiğini anlamamıştı. O sırada porsuğun ortaya çıkmasıyla bu durum çoktan unutulmuştu ama Perseus rahatsızdı. Bu kız neyin nesiydi böyle. Şövalye unvanı verilen Moonguardlar böyle yeteneklere mi sahip oluyordu? Norvin'den başka kimsenin sesini duymasına alışkın değildi. Bu kız uzak durulması gereken bir kızdı ona göre.
Perseus ne kadar çekinden duruyorsa, Norvin'de bir o kadar yakın olmak istiyordu kıza. Onu alanda kanlar içinde bulduğunda içinde hissettiği şeylerin bir listesini yapması gerekiyordu. Telaş, nefret, korku, üzüntü, ayrılık. Yüksek dozda geçişli yaşamıştı duygularını.
Tekrar kafasını kaldırı kızın yattığı odaya baktı. Gölgeler hareket ediyordu. Oldukça hızlı. Norvin kaşlarını hafifçe çatarak dikkatli seçmeye çalıştı. Birden fazla kişi vardı. Hzla ayaklanarak kızın kaldığı odaya doğru ilerledi. Hızla kapıyı çaldı.
Sürekli yanında kalan kız arkadaşı gözleri nemli bir şekilde kapıyı açtı.
-Jude. Bir sorun mu var?
-Breana. dedi Breana uyandı. PErseus'un kanı işe yaradı gel.
Geri çekilip odaya davet edince bir saniye bile tereddüt etmeden odaya daldı. Breana yatakta yatıyordu. Üzgündü. Kurtardıkları için yarım ağız teşekkür etti. Orca'yı kurtaramamışlardı. Kızın üzüntüsü ve boş bakışlığı ondandı. Ruhani hayvanı ölmüştü. Bu da demekti ki böyle oldukça üzgün surata alışmak zorundalardı.
Velasıl öyle de oldu. Olaydan sonrabir kaç gün gidiş sürelerini uzatan klanların veda akşamında da sakindi. Bir köşede yemeğini yiyerek uzaklaştı. Veda için dışarıda abisinin yanında da solgundu. Norvin ile babası hazırlıklarını yaparken babası
-Bu Greyskull lar ne istiyormuş Perseustan
-Derisini. Değerliymiş onlar için
Babası burnunun ucunu parmağıyla dürterek içine çekti.
-Böyle gitmeyi düşünmüyorsun heralde.
-O işle ilgili kaygılanma bence dedi sırıtarak. Tabi ki ejderini tehdit eden gruba pabuç bırakıcak değildi.
Firecry larda gidince Breana odasına geçti. Akşam üzeri yemek için abisiyle oturdu. erkenden yatacağını söyleyip odasına geçti. Genelde ağlayarak uyurdu ama bugün balkonuna çıkmaya karar verdi. korkuluklara sıkıca tutunmuş kafası eğik dururken. Bir an...
Bir an kafasını ağaçlıklara kaldırıp uzağa baktı.
Hızla korkuluklardan kendini savurup içeri girdi. Giyindi. Silahlarını aldı. Okunu ve yaylarını yanına aldı. Balkonunun kenarındaki döşemelerden aşağı atladı ve kimsenin farketmemesi için koşarak ormana girdi
Greyskullların inine gidiyordu. Orca'yı öldüren sırtlan kılıklıyı kendi ayak tabanlarıyla ezecekti.
Kendi bile nasıl gittiğini anlamamıştı ama nöbetçilerin yakınındaydı. Güzgarı arkasına alarak sırtlanları üstüne çekti. Çıplak elle, boyunlarını kırdı. Düşünmüyordu acımıyordu. İlerledi. Nöbetçiler bıçaklarını çekerek ona doğru koştular. Breana yürüme hızında yürümeye devam etti. İlkinin bıçağını tutan ileğini terse doğru vurarak bilekten, ardından koludan kırdı. Öbür koşan nöbetçiye tekme savurarak etkisiz hale getirince yavaşça ormanla alanlarını ayırdıkları sütunlra baktı.
altı beton kalın direkler. üstünde ağaçlar doğal bir çatı oluşturmuş. Aşağıda ise çadırlar.
Gerildi ve sütunlardan birinin tepesine tırmandı. Yakın ağaçlardan bazılarını seçerek büyük çadırın bulunduğu alana ilerledi. Tam kapının önüne denk gelen dalın üstünde dengesini buldu. Silahlarını çıkardı ve tepelerinde atlamak için hazırlandı.
Bu sırada onu izleyenbir seyircisi vardı.
Norvin ve Perseus aynı baskın için oralardı.
Ani bir saldırıyla gözlerini korkutucaklardı ama beklediler.
Breana gözleri karanlıktı. Norvin bakışlarındaki üzüntünün kırıntısını dahi göremedi. Belki mesafeden diye düşündü ama Perseus
"Bu kızın bakışlarına ne olmuş" demesiyle iyice fikri netleşti.
O sıra Breana daldan dışarıya doğru, boşluğa minik bir adım atarak hızla aşağı atladı. İki ayaklarının üstüne düştü ve iki yanında duran atamı bıçağıyla yaraladı. Yere yığılmalarının ardından Breana içeri girdi.
beana delirekeokoekTek yapacakları orada beklemekti.
Tam benledikleri anda norvin bir ürperti hissetti. Tam Perseusa bakıp ne olduğunu soracaktı ki onu gözleri kocaman büyümüş havada asılı halde buldu. Norvin ne olduğunu anlamıyor ona bakıyordu. Şaşkındı
Norvin ağaçların arkasında küçük dilini yuta dursun, Breana da gördüğü görüntünün şaşkınlığı ile duruyordu.
Çadırda komutanın yanında bir kadın duruyordu. ,Kadınla küçükken karşılaşmıştı. Zindanlarında
Çünkü kadın o kimsenin konuşturmayı beceremediği, kendisinin kısa sürede dilini çözdüğü cadıydı. Elini havada tutarak duruyordu. Komutan
-ooo bakıyorum bu güzel kadın çadırıma kadar gelmiş. Hoşgeldin evime kadınım.
Breana delirmiş bir gözle bıçağını fırlatıyordu ki birden gözleri karardı ve düştü.
2 hafta sonra tekrar düşmanın yakınında avunmasız kalacaktı.
Yere yığılıp bayılırken, düşündüğü tek şey buydu.

Ejderlerin Leydisi(DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now