Bölüm 4

227 32 1
                                    


Saatler sonra ayakkabılarımın üzerinde duramayacak hale gelmiştim. Açıklıkta zemini görebildiğim için çıkarmıştım fakat ormanın içinde yerde nelerin yaşadığını bilmezken çıplak ayak yürüyemiyordum. Grup oldukça önde kalmıştı ve oturduğum devrilmiş, yer yer yosun tutmuş ağaç kütüğünün üzerinde topuğumu kırmaya çalışıyordum. Karşımda bir hareket sezdiğimde Sedat Bey'le göz göze geldik. Ne kadar anlamlı bakıyordu, üç gündür sakinliğini kaybetmeyen bir tek oydu. Ben onun gözlerine kapılmışken o ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

-Hazan, geride kalmamalısın.

Beni fark etmişti ve yanıma dönmüştü. İçimde uçuşan kelebekleri durdurmaya çalışarak çaresizce elimdeki ayakkabıyı gösterdim.

-Bunlarla yürüyemiyorum, topuklarını kırmam lazım.

Aynı anda önüme diz çöktü ve elimdeki ayakkabıyı alarak topuğunu tek hamlede söktü. Ben onun gücünü hayran hayran izlerken hiç beklemediğim şekilde eli hala diğer ayakkabımın içinde olan ayağıma kaydı. Çıkarmaya niyetlendiğini fark ettiğimde atıldım fakat geç kalmıştım. Bir kez daha göz göze geldiğimizde ellerimiz birbirine dolanmıştı. Yine saçmalıyordum ve adam bir kez daha ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Ellerimi hızla çektim ve topuğu sökülmüş olan ayakkabıyı ayağıma geçirdim.

Diğerlerine yetişmek için yan yana yürürken tüm varlığının farkındaydım. Üzerindeki ceketi yok olmuştu, spor pantolonu, ince gömleği ve yeleğiyle uçak kazasından çıkmış gibi görünmüyordu. Güçlü adımlarla yolumuzu kapatan bitkileri uzaklaştırarak geçmem için yol açıyordu ve üç dört adımda bir yavaşlamak zorunda kalıyordu.

-Özür dilerim, hala çok hızlı yürüyemiyorum.

-Önemli değil, diğerlerini görebiliyorum. Hala ağrın olmalı.

Feyza'nın söylediğine göre sırtım yer yer su toplamıştı ve yanık kremleri maalesef acıyı yok edemiyordu.

-Çok fazla değil. En azından hayattayız.

-Evet.

Gözümden süzülen bir damla yaşa engel olamadım. Ona belli etmek istemiyordum. Üç gündür büyük bir vicdan azabı çektiğini biliyordum. Gökhan Bey ile konuşmalarından uçağın sahibi olarak kendisini suçladığını anlamıştım. Her birimizle ilgilenmeye çalışıyor, metaneti koruyordu fakat içinde kopan fırtınalar gözlerinden ve yüzünün sert hatlarından akıyordu. Bir daha bu fırsatı bulamayabilirdim, onun üzülmesi benim içimi acıtıyordu.

-Sizin suçunuz değil.

-Efendim?

Bana döndüğünde yüzünde şaşkınlık vardı.

-Uçağın düşmesi sizin suçunuz değildi. Öyleymiş gibi davranmayın.

-Nasıl bu kadar emin olabilirsin?

-Siz neden sizin suçunuz olduğunu düşünüyorsunuz?

-Bilmiyorum, bakım raporları düzenli olarak bana gelir. Hiçbir problem yoktu. Pilotlarımız tecrübeliydi. Yine de yukarıda bir şeyler oldu ve biz doğru iniş yapamadık.

-Kokpitte neler oldu?

-Ben girdiğimde Necmi Abi fenalaşmıştı ve Atıf kontrol etmekte zorlanıyordu. Sonrasını biliyorsun.

-İnişe geçtiniz.

-Kör inişe geçtik. Buraya inebilmemiz bir mucize.

-Siz kokpitte olmasaydınız inemeyeceğimizi biliyorsunuz değil mi?

Dudaklarının yukarı kıvrıldığını ve yüzümü incelediğini fark ettim. Adama olan hayranlığım yüzünden saçma sapan konuşup kendimi rezil ediyordum.

-Atıf da çok iyi bir pilottur. Hayatımızı size borçluyuz.

Aceleyle sarf ettiğim sözler üzerine gülümsemesi genişledi ve gözlerim ilk defa esmer yüz hatlarında gezindi. Kirli sakalının içinde cildi nasıl da parlaktı, kısa kesimli saçları kusursuz yüzünü çevreliyordu. Gözlerinin kenarındaki hafif kırışıklıklar gülümseyince kendisini belli ediyordu. Sahi kaç yaşındaydı acaba? Çok genç olmadığını tahmin edebiliyordum, otuzlarının ortasında olmalıydı. Hatta sonlarında da olabilirdi.

Ben hipnotize olmuşçasına bugüne kadar uzaktan izlediğim yüzünü izlerken bir parmağı ile önüme uçuşan saçlarımı kulağımın arkasına itti.

Biraz utanmış gibiydi. Fazla hayran hayran izlemiştim adamı. Boynumda tutulmuştu sanki çünkü en az otuz santimetre uzun olmalıydı benden. Boynumun acısını dindirmek için kafamı yere indirmeye çalıştım, bu seferde omuzlarına takıldı gözlerim. Kendime kızarak kafamı salladım hırsla ve yürümeye başladım.

Sessizce arkamdan geliyordu. Nihayet diğerlerini gördüğümüzde Bahar cadısının sinirle arkasına dönüp durduğunu gördüm. Sedat Bey'i görünce iyice yavaşladı ve kendisini adamın kollarına bıraktı.

-Nerede kaldınız hayatım?

Adam cevap vermeye bile tenezzül etmedi ya içimin yağları eridi. Nerede olacağız acaba?

Tabi Bahar yüzsüzü onun cevap vermemesini umursamadan adamın koluna tüm ağırlığını vererek yürümeye başladı.

Şimdi ikisi kol kola yürürken ben adamın arkadan da ne kadar muhteşem olduğunu düşünüyordum. Kesinlikle bu yüzsüz kadın bu adamı hak etmiyordu. Bunca yaşanandan sonra bile kendisini naza çekiyordu. Bazen bizim Müjgan Abla'ya hak vermeden edemiyordum. Müjgan Abla bizim komşumuzdu ve üç koca eskitmiş bir dul olarak verilecek çok hayat dersi vardı.

Kendini naza çek, erkekler koruyup kollamaktan hoşlanır. Öyle erkek Fatma gibi her işe koşma.

Azıcık kilo al, ne o öyle kara kuru. Takır tukur eder adamı soğutursun kendinden.

İşini bilirsen erkeğe her istediğini yaptırırsın.

Şimdi ilk maddeye hak vermiyor değildim. Şöyle aptal sarışın olmak vardı da neyse. Alan razı, satan razı bana ne oluyordu?

Hava kararmaya başladığında kendimize ateş yaktık ve çevresinde ısınmaya çalıştık. Gündüzleri bahar havası olsa da akşam hava serinliyordu fakat soğuktan daha önemli bir problemimiz vardı. Çantanın içindeki bisküviler tükenmeye başlamıştı. Çikolata ve şekerleme yemekten midem bulanıyordu.

Erkekler nöbetleşe uyurken ben gözümü kırpamamıştım. Ziya hala şoku tam olarak atlatamamıştı ve sürekli kazadan bahsetmek istiyordu. Feyza ve ben ise onu sakinleştirmeye çalışıyorduk. Buradan kurtulabilirsek bir daha uçmayacağına yemin etmişti. Belki biz de bir daha uçamazdık fakat yıllardır burada gibiydik. Geçmişe ve geleceğe dair hiçbir şey düşünemiyordum.

Biraz içim titrediğinde battaniyenin altında doğrularak ateşin yanına yürüdüm. Gökhan Bey ateşi canlandırmaya çalışıyordu fakat çok yorgun olduğu belliydi.

-İsterseniz biraz uyuyun, ben uyanığım.

Bir an kararsız kalır gibi oldu fakat uykusuzluğun ağır bastığını görebiliyordum.

-Hemen şuradayım dedi Miray Hanım'ın uyuduğu ağacın altını göstererek. Bir şey olursa uyandır hemen olur mu?

-Peki.

HAZAN İZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin