49. bölüm

97.1K 6.1K 1K
                                    

Herkese merhaba.

Keyifli okumalar...🤩

Cihangir'den...

Altın sarısı saçları vardı güzel gözlümün. Hem de öyle güzellerdi ki ipek gibi. İlk dokunduğumda yumuşacık gelmişti parmaklarıma. Ne çok zaman olmuştu meğer ellerime bir kadının saçı değmeyeli. Buruk bir tebessüm peyda oldu dudaklarımda. Silah kabzasını dost bilen nasırlı ellerim ne de garipsemişti pamuk hafifliğini. Bir de burnuma gelen kokusu... Keşke bir kokuyu anlatırken başkasının da almasını sağlayabilseydik. Ama düşününce istemezdim aslında... Benden başkası bilmesin onun kokusunu. Benden başkası hissetmesin teninin sıcaklığını.

Bir de okyanus mavisi gözleri vardı tabii. Bir girdap gibi beni içine çeken, her bakışında başka bir tona bürünen, geceleri laciverte çalan, güneşi gördüğünde uysal bir okyanus gibi dinginlik veren maviler. Sinirlendiğinde âdeta bir tsunami, ağladığında tufandan farksızdı ama bir de üzüldüğü anlar vardı ki sisli bir hava çöküyordu gözlerine. İşte o zaman benim kalbimde büyük kasırgalar oluşuyor, her yeri yerle bir ediyordu... Küçücük bir burnu vardı uzatmak için çabaladığım. Fındık burundu nihayetinde ama yine de sıkmaktan vazgeçmiyor, canı acısa da her seferinde elini burnuna götürerek yüzü buruşmuş hâlde ovarken homurdanması kadar beni eğlendiren bir görüntü hatırlamıyordum. Çok uzun olmasa da tek tek saymaya meyilli olduğum kirpiklerinin üzerindeki biçimli kaşları belki de Rabbimin insanoğluna güzellik namına verdiği en eşsiz parçalardı. Hafif belirgin elmacık kemiklerinin altında oluşan gamzesi ise gerçekte kusur olan, benim gözümde onu eşsizliğe sürükleyen bir parçaydı. Bir de dudaklarından bahsedeceğim ama... Kalbim ne kadar dayanır bilemiyorum. Bir erkek olarak pembeden pek de hazzetmeyen ben sırf bu kadın yüzünden o belirgin dudaklara ton veren pembenin hastası oldum. Arzuyu katmadan o biçimli dudaklardan aldığım minik bir buse bile içimi alevlendirecek kuvvetteyken benim ona esir olmama ihtimalim var mıydı?

Söyleyin bana, benim onda gördüğüm gülüşüne saklanan gamzeyi ya da her güldüğünde göz bebeklerinde oluşan inci tanelerini siz görebilir miydiniz? Görecek olursanız ya da görmeye kalkarsanız karşınıza çıkacak kişiyi de biliyordunuz elbet. Peki, bu kadar dış güzelliğin altına saklanan sıcacık kalp beni kendine âşık ederken oldukça yüzsüz ve arsız değil miydi?

Dudaklarım kıvrılmıştı yine... Ben onu ne zaman gözümün önüne getirsem sert mizacıma inat kıvrılıyordu dudaklarım. Belki de gözlerimin içi gülüyordu, bilemiyorum ama kalbimin hızlandığını hissedebiliyorum.

Çok masumdu sevdiğim. Ailesinin onu sevgisiz bırakmasına karşın yaralı kalbi her şeye rağmen sevgi saçıyordu ortalığa. Sıcaktı, güleçti benim yârim. Bir o kadar da merhametle yoğrulmuş yufka bir kalbe sahipti. Ben çoğu zaman unuttuğum etrafımdaki hayvanları onun sayesinde gördüm. Onun bir köpek için kendini ölüme atışında buldum aşkı. İyileştirdiği her canlıda kıvrılan dudakları mühürlemişti beni kendine. Ben onun mesleğinde öğrendim doğumun kutsallığını. Ben onun hava soğuk diye kliniğine aldığı köpek, kedi mamalarını gelen sokak hayvanlarına dağıtan yüreğine kıymet veriyordum. Barınaklara belirli aralıklarla yaptığı mama yardımlarını kimseye dillendirmeyişini seviyordum mesela. Ben nereden mi öğrendim? Onun masasına hiçbir zaman boş yere oturmam. Ne kadar dağınık olsa da masasındaki her bir notu toparlarken aynı zamanda da gözden geçirirdim. Belki bendeki meslek hastalığıydı ama artık bundan kaçamazdım. Yani şu anda yukarıda belki de beni sabırsızlıkla bekleyen sarışın bendeki en büyük kalp çarpıntısıydı.

"Komutanım sen istersen yukarı çık. Aklın kekte kaldı galiba."

Akın'ın gevşek bir şekilde dudaklarından dökülenler dik bakışlarımla karşılaşmasına sebep oldu. "Kes lan zevzekliği. Sizin yüzünüzden kızın hevesi kursağında kaldı."

Baytar Hanım [RAFLARDA] Where stories live. Discover now