50. bölüm

92.3K 6K 1.7K
                                    

Kitap kapağı için emeklerinden dolayı sevgili bsudeee ye çok teşekkür ediyorum.🥰🥰🥰
Harika bir hediye.
Kesinlikle bayıldım. ❤️❤️

Keyifli okumalar...🤩

Kalbimde parçalanıyordu bazı duygular. İçin için eriyordu hislerim. Bahtsızlık mı yoksa kader mi demeliydi bu çaresizliğe? Bir insan iki dünyada da yanar mı? Yanıyordu elbet. Hem de birçok sebeple. Peki, şimdi bendeki yangını kim söndürecekti? Kalbime, ruhuma ve hatta bedenime düşen kor parçaları sevdiğimi de tutuşturmayacak mıydı?

Bağlı olan ellerimi yakalayan şerefsizin başımın üstünde sabitlemesiyle tükenen gücümle inledim. "Bırak beni..."

Yüzündeki pis sırıtışıyla vücudumun üzerinde gezen gözlerini oymayı ne kadar da çok isterdim. "Seni elimden kimse alamaz."

Bana doğru eğilmesiyle artık bütün umutlarımın tükendiğini hissetmiştim, ta ki üzerime yığılan bedeniyle arkasında gördüğüm Dila'ya kadar... Elinde gördüğüm silahla adamı bayıltmıştı. Gözlerim anlık kapanırken yine yaşlar süzülüyordu. İlk yaptığım şey ise Allah'a şükretmek oldu. Göz kapaklarımı tekrar araladığımda Dila fazlasıyla telaşlıydı. "Çabuk ol. Fazla zamanımız yok."

Üzerime düşen adamı kenara çekmeye çalışırken ben de elimle itelemeye çalıştım ama hayvan herif o kadar ağırdı ki bunu zor başardık. Dila hızla eline aldığı bıçakla ellerimdeki ve ayaklarımdaki ipi kesti. Hemen ardından beni ayağa kaldırdığında hızla ona sarıldım. "Çok, çok, çok teşekkür ederim. Allah'ım şükürler olsun."

Karşılık bulmayan sarılışım bile sorun değildi. Dila bana yapabileceği en büyük iyiliği yapmıştı.

"Bırak şimdi teşekkürü, üzerindeki kabanı çıkar." Şaşkınlıkla gözlerine bakarken neden böyle bir şey istediğini anlamaya çalışıyordum. Bana kendi üzerlerine giydiklerinden bir mont verdi. "Üzerindeki ay gibi parlıyor, yakalanmadan çabuk ol."

Dediğini yaparak kabanımı çıkarıp bana verdiği montu giydim. Elime verdiği silahla ise gözlerim kocaman oldu. "Ben bunu kullanamam."

Kolumdan tutup çıkışa sürüklemeye başladı. "Sessiz ol ve sakın yanımdan ayrılma."

Soğuk iyiden iyiye vücudumuza işlerken mağaranın çıkışında duruyorduk. Dila adamlara göz gezdirdikten sonra eliyle bana gel hareketi yaptı ve ben de peşine düştüm. Adamların çoğu ileride toplanmış aralarında konuşuyorlardı. Anlaşılan o ki onları da uzaklaştırmıştı. Sessiz sedasız Dila'nın önderliğinde yürürken düşmemeye çalışarak adım atıyordum.

Bir süre sonra onların görüş alanından çıkmamızla saklandığımız kayanın arkasında elimi göğsüme koyup derin nefesler almaya başladım. Ben aptal gibi sırıtırken Dila arkamızdan gelen var mı diye kontrol ediyordu. "Sırıtmayı bırak da yürü. Daha kurtulmuş sayılmazsın."

Yüzümdeki gülümsemeyi çok güzel silmesiyle telaşla tekrar peşine takıldım. Yaklaşık bir saat boyunca koşar adımlarla yürüdük, benim artık takatim kalmamıştı. "Dur lütfen, çok yoruldum."

Önden ilerleyen Dila bana doğru dönerek kaşlarını çattı. "Zamanımız yok. Şimdiye kadar bizi fark etmişlerdir."

Kuruyan boğazımı yutkunarak ıslatmaya çalıştım. Hava çok soğuktu ve ben bu pis monta deli gibi sarınıyordum. "Sadece beş dakika."

"Tamam."

Beni onaylamasıyla olduğum yere çöktüm. Bir süre etrafımı incelerken hava çoktan aydınlanmaya başlamıştı, ay yerini güneşe bırakıyordu. Bütün gece uykusuz kalmıştım ve bir damla uykuya muhtaçtım ama bundan da fazlası bir bardak su her şeyi unutturacak gibiydi.

Baytar Hanım [RAFLARDA] Where stories live. Discover now