25'

26.5K 2.8K 1.6K
                                    

söndürdüğüm sigarayı çöpe attım. bunun bitirdiğim kaçıncı sigara olduğunu bilmiyordum. bir tane daha yaktım. yapacak başka bir şeyim yoktu. sırtımı üstünde grafitiyle "poseidon" yazan minibüsümüze yasladım. sigara dumanını dışarı üfledikten sonra telefonumdan saate baktım.

20:15

yarım saatten fazladır oradaydım. hala gelmemişti. cebimden sigara paketimi çıkarıp içine baktım. daha yeni almama rağmen içinde sadece birkaç tane kalmıştı. tamam, bu paketi bitirene kadar buradaydım. son sigaram bittiğinde hala gelmemişse eve dönerdim.

eve dönmek istemiyorum. koltuğumda anime izleyen jungkook olmadan ev çok ıssız.

kesinlikle hata yaptığımı düşünüyordum. jungkook gelmeyecekti. jimin'in dediği gibi çok geç kalmıştım. o yanımdayken aklım neredeydi sahiden? burnumun ucunu göremeyecek kadar aptaldım. bu yaptığım da kendimi rezil etmekten başka bir şeye yaramayacaktı. telefonumu çıkarıp saate baktım.

20.29

paketimde kalan son sigaraya bakarken "beş dakika sonra seni yakacağım." diye mırıldandım. kendime acıyordum. sanki beş dakika bir şeyi değiştirecekti.

yine de beş dakika bekledim. süre bittiğinde sigarayı dudaklarımın arasına koydum. çakmağımı almak için elimi cebime attığımda, jungkook'un sesi beni durdurdu. "taehyung,"

ben tepki bile veremeden yanıma yaklaşmıştı. "takip edilmiş olabilirsin." telaşla sağına soluna bakıyordu. konuşamadım. jungkook'u görmeyeli bir ay oluyordu ve gözlerim yanmaya başlamıştı. ağzımdaki sigarayı atıp "edilmedim." dedim güçsüz sesimle. hoseok'a yüzünü kapatan bir maskeyle şapka takıp benden önce evden çıkmasını sağlamıştım. daha sonra arayıp söylediğine göre, jungkook'un babasının adamları onu bir süre ben diye takip edip ben olmadığını anladıklarında gitmişlerdi.

"emin misin?"

"eminim jungkook."

her şeyin başladığı yerde, onu kaçırdığım düğün salonunun arkasındaydık. geniş kapüşonunu başına geçirse de saçlarının epeyce uzadığını görüyordum. gözümü birkaç kez kırparak gelen yaşlara izin vermedim. jungkook ürkek bakışlarla bana bakıyordu. ona sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki hangi birinden başlasam bilemiyordum.

"neden gittin?" dedim en sonunda. sorulması gereken soru buydu.

bunu sormamı bekliyormuş gibi derin bir nefes aldı. gözleri yaşlarla doluydu. "babam yüzünden. beni bulmuştu. markete giderken birden adamları çıktı karşıma. sanırım seni takip edip yaşadığın yeri bulmuşlardı ve benim gözükmemi bekliyorlardı. beni zorla babama götürdüler. b-biz çok kötü bir kavga ettik. üzgünüm taehyung, o anları hatırlamak bile istemiyorum. beni odama hapsetti ama o gece camdan atlayıp kaçtım."

geniş kapüşonundan dolayı fark etmediğim alçılı kolunu gösterdiğinde gözlerim büyüdü. "sen salak mısın jungkook?" dedim istemsizce sesimi yükselterek. "ya başını çarpsaydın!"

"üzgünüm." derken ağlıyordu. ağlamasına kıyamamıştım. onu yavaşça kendime çektim. içimde tarifsiz bir hüzün vardı. kavuşmanın verdiği rahatlıkla karışık, belli belirsiz bir hüzün... başını omzuma yaslayıp "özür dilerim." dedi tekrar. şampuanının kokusu burnuma dolduğunda gözlerimi kapattım. sırtını okşayarak ona sarılırken kendimi tutamamış, ben de ağlamaya başlamıştım. "asıl ben özür dilerim jungkook. sana söylediğim her şey için çok özür dilerim."

cevap vermedi ama sağlam kolunu belime dolayarak bana daha da sıkı sarıldı. onunla daha önce hiç bahaneler olmadan sarılmadığımızı fark etmiştim. ikimiz de çok inatçıydık. sarılırsak çabuk ısınırız, gibi saçma bahaneler olmadan bunu yapmak çok güzeldi.

gözyaşlarımız biraz dindiğinde jungkook başını omzumdan kaldırıp gözlerime baktı. "taehyung," utandığı için yanakları pembeleşmişti. bana ne oluyordu böyle? kalbim deli gibi çarpıyordu. her zaman dalga geçtiğim salak aşıklara dönüşüyordum. "dün paylaştığın fotoğrafın altına yazdığın şey vardı ya?"

dayanamayıp onu öptüm. karşılık beklemeden öptüm yumuşak dudaklarını. delirecektim, yemin ederim delirecektim. jungkook kollarımın arasında donup kalmıştı. elinden tutup birlikte çok uzaklara kaçmak istiyordum. saçma kavgalarla kaybettiğimiz vakti telafi etmek istiyordum.

geri çekildiğimde "seni seviyorum." dedim gülümseyerek. jungkook büyüttüğü gözleriyle ciddiliğimi sorgular gibi suratıma baktı. o kadar tatlıydı ki tekrar dudaklarına uzanmamak için kendimi zor tutuyordum. neyse ki birkaç saniye sonra kendimi tutmama gerek kalmadı, jungkook eğilerek bu sefer kendisi dudaklarımızı birleştirdi.

başımı hafifçe yana eğerek dudaklarımı hareket ettirdim. o da yavaşça karşılık veriyordu bana. sağlam elini yüzüme yerleştirip yanağımı okşayınca titrek bir nefes alarak geri çekildim. hâlâ burunlarımız temas edecek kadar yakındık. parmak uçları yüzümü okşarken "ben de seni seviyorum." dedi. gözleri mutlulukla parlıyordu.

"biliyorum, jimin çoktan söyledi." dedim sırıtarak.

jungkook kaşlarını çatıp geri çekildi. "ne?"

"evet, çok aşıkmışsın bana öğrendim."

"öldüreceğim onu!" dedi. yanakları kıpkırmızı olmuştu. omzuma sertçe geçirdi. "sırıtmasana!"

uzun süre sonra ilk kez içten bir kahkaha atmıştım. "en çok da seni sinirlendirmeyi özlemişim."

jungkook sinirle "salak," diye mırıldansa da, gülümsememek için kendini zor tuttuğunu görüyordum. sağlam elini tutarak "jungkook, gidelim buradan." dedim. "param var. bir süre uzaklaşalım. sen de yorulmadın mı kaçmaktan?"

"a-ama, grup ne olacak?" diye sordu şaşkınlıkla. teklifime şaşırmıştı ama ben onu gördüğüm andan beri kaçmak istiyordum.

"anlayacaklardır. gidelim jungkook, lütfen. sadece sen ve ben... sen nereye istersen oraya gidelim."

bir süre cevap vermedi. reddeder diye ödüm kopuyordu. belki kimseye haber vermeden gitmek bencillikti ama gerçekten çok yorulmuştum. jungkook'a doymak istiyordum, onunla yeni anılar yaratmalıydım.

"tamam," dedi en sonunda. "tamam, hadi gidelim."

-

-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-

KAVUŞTULAR RESMEN!! ama merak etmeyin sonraki bölüm yine kavgalarına devam ederler🤷🏻‍♀️

bu arada 30. bölüm final olacak😥

jamais vuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin