Bölüm | 1

342 110 34
                                    

Siyah neydi? Yalnızlık mı? Yoksa uyum mu?

Bazen yalnızlığı temsil ederken daha çok tüm renklerle uyumunu konuşturmaz mı?

Bütün bedenimi beynime bırakıp gözüm kapalı istediğim yöne doğru koştum. Ormanlık alanda olduğumu yüzüme çarpan iki, üç yapraktan anlamıştım. Açık olan gözlerim aslında kapalı gibiydi.

Ayaklarımı frenleyip renksiz hayatıma baktım. Hayatım bu kadar renksizken önceden renklendiren neydi?

Yeşil olması gereken ağaçlar, sarı olması gereken dökülen yapraklar, kahverengi olması gereken toprak; neden hepsi siyah? Hayatımı renksizleştiren ben miyim? Herkesin hayatı renksiz mi? Herkes siyahın güzelliğini görebiliyor mu?

Kendimi Siyahın Merkezinde gibi hissetmemin sebebi neydi? Siyahın içindeki küçük beyaz nokta olmam da ki sebep neydi?

Çantamı yere bırakıp soluklandım. Her yerimin ıslanması yetmezmiş gibi çantamın içindeki yedek eşyalarımda ıslanmıştı. Koşarken soğuk olduğunu hissetmediğim hava şimdi kutubun bir parçasındaymış gibi hissettiriyordu.

Hızlı koşmak ciğerlerimi yakmıştı. Nefes almakta zorlanıyordum. Çantamdaki plastik şişeyi çıkartıp dibine kadar dolu olan suyumu içtim. Nerede olduğumu bilmediğimden biraz da olsa su bırakıp geri çantama koydum.

Islanan çantamı omzuma asarak sağda kalan ağaçların yanına gittim. Biraz da olsa sıcak olduğunu hissettiğim ağacın dibine oturup nemli gövdesine yaslandım. Çantamı sol yanıma almıştım. Her hangi tehlikeye karşı koşma ihtimalim olabilirdi. Dağ başında nerede olduğumu bilmezken saatin kaç olduğunu da tahmin edemiyordum.

Başımı yukarı kaldırıp gökyüzüne baktım. Grimsi bulutlar birbirinden ayrılırken etrafa parlak ışıklar yayan güneşi ortaya çıkartıyordu. Güneş  kaybolmak üzereydi. Kış ayında olduğumuz için havanın dört beş gibi karardığını biliyordum.

Geceyi burada geçireceğimi anlayınca çantamdan iki üç eşya çıkartıp kuruması için yere serdim. En azından hasta olma ihtimalini azaltmış olacaktım. Hemen hasta olan birisi değildim, yine de önlem almam gerekiyordu.

Ayaklarımı uzatmış güneşin batışını grimsi bir şekilde izlerken uykum gelmişti. Erken yatan biri değildim ama bugün her zamankinden fazla koşmuştum. Sitem eden vücuduma dayanamayarak kuruyan kıyafetlerimin üstüne yattım. Cenin pozisyonu alırken üşümemeyi umut ediyordum.

**

"Beste bak dinle yalvarırım, biz sadece düştük." İnanmayan bakışlarımla Berkay'a bakarken yanındaki şıllık ona katılırcasına başını sallamaya başladı. Benden büyük olduğunu tahmin ettiğim kıza kısa bir bakış atıp kapıya döndüm.

Normalde kavga eden birisi değildim ama yaptığını Berkay'a ödetmek istiyordum. Deli cesareti denilen o illet gelmişti bir kere. Gözükmese de spor yaptığım zamanlardan kalan hafif kaslarıma güvenerek arkamı döndüm. Çantamı yere fırlatıp kıza uçan tekme ile çelme attım. Tam istediğim gibi bir hareket olmasa da kız yere düşerken tuttuğum saçları sayesinde tiz bir çığlık atmıştı. Berkay'ın ağzından kaçırdığı küfürlerinden benden böyle bir hareket beklemediğini anlamıştım. 

Adını bilmediğim sürtük parçası ayağımı tutmaya çalışırken ona yardımcı olup o güzel küçük burnuna diz kapağımı geçirdim. Tekrar saçlarından tutacağım sırada arkamdan biri beni kendine çekmişti. Lanet olasıca Berkay benden yaşça büyük olan sürtüğünü koruyordu.

GRİWhere stories live. Discover now