"Bu İşte birlikteyiz, ortak."

423 46 11
                                    

"Durgunsun.'' elimi deli gibi zonklayan başımdan çekip nefes alamıyormuş gibi bir ses çıkardım. Gerçekten nefes alamıyordum çünkü ağrıyan sırtımın üzerinde Semih'in kolu vardı. ''Üstümden kalk hayvan!'' sırıttığını hissetsem de gözümü açmadan uykuya dalmaya çalıştım tekrar. ''Asıl sen kalk. İlk dersten beri uyuyorsun, bir ara Havva'ya nefes alıp almadığını kontrol ettirmişler. Cem söyledi.'' Cem'e sert bir bakış atmak istesem de yattığım yerden homurdanmakla yetindim. ''Semih, gerçekten seninle uğraşacak gücüm yok.'' gücüm yoktu. Bırakın kalkıp güne zinde başlamayı, evden çıkıp okula nasıl geldiğimi bile bilmiyordum.

Dün akşam insanlık gereği babamı kontrol etmiştim. Bir şeyi olmadığını gördükten sonra da her zaman uzandığı kanepeye yatırmış, odama gidip kapıyı kitleyerek uyumuştum.

Sabah kalktığımda ise masanın üstüne her zamanki gibi bir miktar para bırakıp çıkmıştı. Evde ses soluk olmadığından daha fazla dayanamayıp kendimi dışarı atmıştım ben de. Ecem'le Bahadır'a, hatta Semih'e bile alıştığımdan kendi evimde durmak beni rahatsız ediyordu. Ya onlarla beraber bir evde olacaktım ya da olmayacaktım.

"Tamam. En azından bir şeyler yemek ister misin?'' duyduğum garip ses tonuyla beraber kafamı aniden kaldırıp Semih'in izin verdiği açıda suratına bakmaya başladım. Tek gözümü açamamıştım bile. ''Sen misin mi dedin az önce? yanlış mı duydum ben?'' şu an sırıtması gerekiyordu. Fakat o gergin bir şekilde dudaklarını kemiriyor, gözlerini sürekli kırpıştırıp başka yerlere odaklanmaya çalışıyordu.

''Hadi kalk. Önce bir şeyler yiyelim, sonra konuşmamız gereken bazı konular olacak.'' içim ürperse de kafamı sallayarak merakla ayağa kalktım. Tüm uykum şırıngayla bedenimden çekilmiş gibiydi. Hayatınızda kaç tane tek boynuzlu at gördüyseniz, ben de Semih'i bir o kadar bu yüz ifadesiyle görmüştüm. Gergindi.

-

O önde ben arkada ağır adımlarla okulun bahçesine indik. Bir yandan gerginlikle parmaklarımı çıtlatıyor diğer yandan Semih'i itekleyip son sürat kaçmamak için kendimle savaş veriyordum. Gerçekten benimle konuşacağı en önemli şey ne olabilirdi ki bu ciddiyetsizin? ''Şimdi konumuza gelecek olursak...'' arka bahçedeki çardağa girerek beni de peşinden sürükledi. Öğle aralarında genellikle bahçe boş olurdu. Havalar soğuk olduğundan kimsenin götü bu soğukta bahçede durmayı kabul etmiyordu.

"Kısa kes Semih. Bekliyorum abicim, hadi.'' yanaklarını şişirerek parmaklarını sarı saçlarından geçirdi. ''Hastalıklı gibi görünüyorsun.'' suratımı buruşturdum. Gerçekten şu haliyle ruh hastalarını andırıyordu. ''Direk lafa gireceğim ama korkmana ya da kaçmaya çalışmana gerek yok.'' neden öyle bir şey yapayım? der gibi suratına bakmaya başladığımda derin bir nefes aldı pes etmişlikle.

''Bahadır'a aşık olduğunu biliyorum.'' zaman durdu ya da çok hızlı ilerlemeye başladı. Ellerim terliyor ya da üşüyordu. Havadaki soğukluk tüm bedenimi ısırırken gözlerimi kırpıştırarak karşımdaki mahlukatın ne demeye çalıştığını hatta direk ne dediğini düşünmeye başladım. Bahadır'a aşık olduğunu biliyorum demişti. Bunu ben bile kendime uzun bir süre kabul ettirememişken, o bunu nasıl biliyor olabilirdi?

"Neyden bahsediyorsun sen?'' suratına tükürüp oradan ayrılacakmış gibi duran bedenimi kolumdan yakalayıp ''Biliyorum işte. Sadece demek istediklerimi dinle. Olur mu?'' Kaşlarımı çatsam da kolumu silkeleyerek elinden kurtardım. ''Söyle.'' diyebildim. Bunu nasıl fark ettiğini söyle, onun da fark edip etmediğini bilmeye ihtiyacım var.

"Bu sene çok açık vermeye başladın, Bahadır her an anlayabilir. Taktiklerinin eskidiğini sen de biliyorsun.'' silkeleyerek elinden kurtardığım kolumu tekrar yakaladı. ''Endişe etmeni gerektirecek bir durum yok. Seninle alay etmeyeceğim ya da sana kızmayacağım. Seni anladığımı söylemek istedim, her ne kadar beni sevmesen de iyi bir ittifak kurabileceğimi düşünüyorum.'' tek kaşımı kaldırarak ''Biz seninle ne ittifakı kuracağız lan?'' dedim çığlık atarcasına.

Beni Güzel Hatırla (GAY)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang