"Beyin siken sırlar."

390 43 23
                                    

Hiç gün görmemiş birisine güneşi nasıl anlatırdınız? büyük, parlayan.. sarı! sarı bir top gibi düşün.

Olmaz böyle.
Gel sana güneşi göstereyim.

"Ne düşünüyorsun?" elindeki bardağı bana uzatan Bahadır'a kısa bir bakış atarak saçma düşüncelerime, noktayı başka saçma bir düşünceyle koydum. Ya da güneş sana gelir.

Gerçekten ben ne düşünüyordum az önce?
"Çok önemli şeyler." diye cevap verdim. Burada doğuştan kör bir insanla karşılaşırsam ve tesadüf eseri bana güneş nasıl bir şey? diye sorarsa nasıl bir cevap vereceğimi düşünüyordum yahu, saçma şeyler düşündüğüm falan yoktu!

"Neymiş bakalım o önemli şeyler?" diye sorduğunda umursamazca bedenini geniş L koltuğa atışını izledim. Küçük bir detay veriyorum benim oturmakta olduğum geniş L koltuğun.

"Bilmem sen söyle önemli şeyin ne olduğunu? bizi sevgilinle ne zaman tanıştırmayı düşünüyordun tanrı aşkına!" sesim şakacı bir tonda yükselince içimden her ne kadar Bahadır'ın kafasını patlatmak gelse de sakin tavrımı korudum. Ondan bu şekilde bilgi almaktan başka bir şey gelmiyordu elimden.

Çenesi gerildi, koltuğunun koluna doğru attığı kolunu hafifçe toparlayarak ellerini yumruk yaptı. Fark etmeden verdiği tepkiler, sinirlendiğini düpedüz ortaya seriyordu aslında.

"Of Semih, buraya bak hadi sınav var diyorum sana. Alo!" Ecem'in sesi yükselince Semih'in bize dönük olan başını gördüm mutfaktan.
Göz kırparak sorun yok mesajı verdim. Her şey o kadar saçmaydı ki. Ben neden sevdiğim çocuğun bana söyleyeceği ağır bir şey olur da üzülürsem diye istemsiz bir şekilde onun arkadaşına bakıp, arkadaşının benim için endişelendiğini görüyordum?

Semih'in bana üzülerek bakan gözlerini görmek istemiyordum. O yüzden kafamı çevirdim Bahadır'a doğru. Semih için şimdilik her şey yolundaydı. Ecem'e okul sınavları için gereken konuları anlatıyor yarınki sınavdan alabileceği en iyi notu alması için çabalıyordu.

"Tanışmayacaksınız." dediğini duydum hayal meyal Bahadır'ın. "Ne, neden?" diye sordum hayretle. Daha mutlu olmasını beklerdim. "Asıl sen söyle, Semih'le aranız gayet iyi bakıyorum da." konu değiştirme stili beni o kadar rahatsız etmişti ki oturduğum yerden kalkma ihtiyacı hissettim. "Noldu, cevabını kendin de bilmediğin için kaçıyor musun?" gözlerimi devirerek Bahadır'ın gerilen çenesinde gezdirdim gözlerimi.

"Ne demeye çalıştığını anlamadığım için, aynı babamda yaptığım gibi sana da cevap vermekten kaçıyorum, Evet." elimle salonu üst kata bağlayan merdivenleri işaret ettim.

"İzninle, işemeye gidiyorum." adımlarımı belli bir tempoya uydurarak merdivenleri çıkmaya başladım. Dediği şey bir sürü anlam ifade edebilirdi.

Bizi sevgili sanmış olabilirdi. Öylesine sormuş olabilirdi ya da iş birliğimizi öğrenmiş olabilirdi. İki seçenek birine oranla oldukça kışkırtıcı olduğundan bu olayı ancak ve ancak öylesine sorduğuna yorumluyordum.

Ben ne salak bir insandım böyle.
Bunları size anlatırken bile utanç içindeydim, diğer ihtimallerin gerçekleştiğini siz bile düşünemiyorken, benden bunu düşünmemi bekler miydiniz?

Tuvalete girip işimi bitirdikten sonra ellerimi yıkayarak -elleri yıkamak önemli- tekrar aşağı inme yoluna geçtim.

Zenginlerin hayatları bir başka oluyordu yahu. Düşünsenize kahvaltıya iniyorsunuz falan, oğlum hadi kahvaltıya in! diye çağırılıyorsunuz.
İlginç varlıklar gerçekten. Bir de bundan yakınanlar falan var, onların amına koyayım ben.

Beni Güzel Hatırla (GAY)Where stories live. Discover now